Son kez etrafa göz gezdirip ayağa kalktım. Kollarımı açarak gerildim yere attığım ceketi elime alıp oturduğum sandalyenin üzerine koydum. Saat kaç olmuştu bilmiyorum ancak pencereden bakınca güneşin doğacağını anladım. Pencereyi açıp kafamı dışarıya çıkardım, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Soğuk esen rüzgar titrememe sebep olurken yumruklarımı sıkıp bir süre daha temiz havayla doldurdum içimi. Gözlerimi tekrar açtığımda güneş doğuyordu. Bir acı gün daha başlıyordu. Hem benim için hemde onun için. Bunu bile bile hala yola devam etmek istiyordum. Bir insan kendi canını neden bilerek yakar ki? Sanırım ikimizde nedenini biliyoruz.
Geri çekilip pencereyi kapattım. Yatağıma doğru ilerleyip önce oturdum, sonra hemen uzanıp gözlerimi yumdum. Düşüncelerimi aklımdan çıkarmaya çalışırken herzaman olan o boğazımdaki düğümden kurtulmak istercesine ard arda sertçe yutkunuyordum. Tükendiğini sandığım göz yaşım tekrardan burdayım diyerek, aktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım. Sakin ol Kai, bu bitecek. Eninde sonunda bitecek. Sonunda kesinlikle üzülen kişi sen olsanda bitecek.
~
Ard arda kapının tıklatılma sesi odanın içinde yankılanıyordu. Gözlerimi yavaşça açıp kafamı kaldırdım.
"Kai? Hadi artık uyan, kahvaltı yapman lazım." Diye yine beni uyandırmaya gelen Taehyun un sesi de aynı anda odamadaydı. Oda kapıyı tıklatırken sürekli adımı sayıklayıp duruyordu. Ayağa kalkıp kapıya doğru dengesizce yürüdüm. Kapıyı açtığım gibi elide havada kalmıştı, suratıma bakıp kaşlarını çattı. Yine konuşamaya başlayacaktı, gözlerimi devirip arkamı döndüm. İçeriye girdiğini duydum kapıyı sertçe kapatmıştı, hemde baya sert kapatmıştı. Arkamı dönüp bu sefer ben ona kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun öyle? Ses yankılandı resmen."
"Sen ne yapmaya çalışıyorsun kai?" Dedi. Dişlerimi sıkıp kafamı çevirdim. Hergün neredeyse aynı şeyleri söylemesine rağmen, beni anlamıyordu. Yatağımın önüne gelip toparlamaya başladım.
"Cevap ver," diye sesini yükseltti. Kafamı çevirdim.
"Biliyorsun Tae, neden soruyorsun hala?"
"Neden bu kadar inatçısın ki, seni anlayamıyorum." Deyip kollarını bağladı.
"Anlayamadığını biliyorum. Bunu hergün kanıtlıyorsun bana." Dedim. Bağlı kollarını çözdü dudaklarını hafiften araladı. Şaşırdığını fark ettim. Belkide biraz ağır olmuştu söylediğim,
"Sadece senin iyliğini istiyorum. Kendini bu kadar yıpratmaya değecek birşey olamdığını artık fark etmen gerek. İki yıl olacak. Ve sen hala-"
"Onda takılı kaldım." Diye sözünü tamamlamış oldum. Kafasını eğip boyununu ovdu. Benim için ne kadar endişelendiğini biliyordum. Ancak elimde değil. Onu düşünmeden olmuyor, geçmiyordu bir türlü. Kendiside bu hissi biliyordu ancak hala bana ondan ümidi kesmemi söylemeye devam ediyordu.
"Kai. Son zamanlarda dahada kötüleştiğinin farkındamısın?" Dedi. Yatağa oturup ellerimle yüzümü ovuşturdum. Ve kafamı evet anlamında salladım.
"O iyi değil. Bende iyi olamam. Son zamanlarda yüzü hiç gülmüyor Tae. Nedenini bildiğim için canım dahada çok acıyor ancak" deyip kafamı kaldırdım. Tae benimle göz temasından kaçtı, "Onu mutlu görene kadar beni böyle görmen gerekecek." Deyip ayağa kaltım. Az önce bozduğum örtüyü tekrar gelişi güzel düzelttim. Sandalyenin üzerinde duran ceketi aldım. Arkamı dönüp banyoya gidecektim,
"Seni böyle görmek istemiyorum Hyuka," dedi. Bana ancak üzüldüğü zaman Hyuka derdi. Sağ elimle gözlerimi ovaladım.
"Özür dilerim Tae. Ama gerçekten, yani gerçekten elimde değil. Olmuyor, yapamıyorum... yapmak istemiyorum. Ondan vazgeçtiğim gün ruhsuz bir bedene dönüşeceğimi düşünüyorum. Ondan vazgeçersem," deyip titrek bi nefes aldım. Boğazım yine düğümlenmişti, gözlerimi sıktım." Eğer ondan vazgeçersem, anlaki artık yaşamak için bir nedenim kalmamştır." Sözümü zorlukla tamamlarken, Taehyun nun perişanlıkla üzülen yüzüne bakmamak için banyoya hızlı bir giriş yaptım. Kapıyı üzerime kilitleyip ceketi kenara indirdim, yüzümü yıkamak için suyu açtım.
"Kahvaltıyı odana getirmemi ister misin Hyuka?" Dedi kapının arkasından. Derin bir nefes alıp verdim.
"Beni bekle şimdi geliyorum." Deyip yüzüme soğuk suyu çarptım. Sonrada kurulayıp, saçlarımı geriye attım. Önemsemediğim saçlarım yine aynısı gibi dağınıktı. Ceketimi alıp çıktım. Taehyun kapıya yaslanmış beni bekliyordu. Çıktığımda doğrulup kapıyı açtı. Suratı asık bir şekilde odadan çıktı. Taehyun benim için herzaman farklıdır onu üzmek isteyeceğim en son şeydir ancak son zamanlarda onu çok kırdım. Ama o hala yanımda ve bana destek olmak için ayrılmıyordu. Söz verdiği gibi tutuyordu, onu bilerek üzmediğimin farkındaydı. Derin bir nefes alıp kendimi gülümsemek için zorlayacağım için hazır oldum. Soobin nin üzgün suratına bakarken gülümsemesi için mutlu gibi davranmak son bir haftada baya zorlaştı. Ama onun için bu küçük rolümü devam ettireceğim. Belki bir şekilde ufak bir sırıtışını görürüm diye ümitle bekleyeceğim. Tabi belkide çok şey istiyorum şuanda. Ama bu oyunu zaten onu ilk sevdiğimde başlamıştım. Artık kalbim alışmış olmalıydı, tıpkı her üzüldüğünü gördüğümde boğazımda oluşan düğüm gibi.
~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you don't see me / Sookai
FanfictionKollarını kendinden neredeyse üç santim daha uzun olanın boyununa dolamıştı, kafasını kaybolmak istercesine boyununa bastırıyordu. Uzun olansa olanlara anlam vermek istercesine donmuştu. Boyunundaki ıslaklıkla ağladığını hissetti, ses çıkarmasada...