Vücudumu saran ani titremeyle gözlerimi açtım. Sanki çok yüksek bir uçurumdan aşağı düşüyormuş gibi hissetmiştim. Kafamı koyduğum yerin yumuşaklığı, burnuma gelen o koku, ve derin bir iç çekiş sesi duyunca yavaşça kafamı kaldırdım. Gözlerini tavana dikmiş, gözyaşlarını umursamadan akıtan Soobin'e baktım. Elimi göğsüne bastırmıştı. Elimin acıdığını daha yeni fark ediyordum. Kafasını bana doğru çevirdi. Endişeyle doğruldum, ona doğru yaklaştım,
"Neden ağlıyorsun? Canın mı yanıyor? Ne oldu? Soob-"
"Hayır"Dedi elimi bırakmıyordu, bende bir türlü tam doğrulamıyordum,
"Yalan söylüyorsun, neresi acıyor? Başınmı? Karnın mı? Nere-"
"Kalbim." Dedi. Dudaklarım aralık kalırken zorlukla yutkunup yerime geri çöktüm. Dolu gözlerine bakarken bu şekilde duramayıp kafamı çevirdim. Elimi sıktı, yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım, tekrar ona zorlukla baktım. Suratı dün geceki gibi kızarıktı. Boşta olan elimi anlına koydum. Gözlerini yumup yutkundu, ateşi vardı. Dün gece daha fazlaydı tabi ama şuanda az değildi.
"Soobin, ayağa kalkabilecekmisin? Ateşin var biraz camın önünde dur. Yemek yedikten sonrada ilaç içersin. Yada hastaneye gideriz." Dedim. Az önce dediklerini duymamış gibiydim. Kalbinin neden acıdığını dahi sormadım. Sormayacağımda. Vereceği cevaptan o kadar korkuyorum ki... kafasını evet anlamında salladı. Elimi bıraktı. Kolundan tutup doğrulmasına yardım ettim. Yatakta oturunca sağ eliyle yüzünü kapattı. Sonra ayaklarını yere indirdi. Zorlukla ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü. Ben pencereyi açarken arkamda durdu. Pencereye açıp arkamı döndüm, yavaş afımlarla tutunup kafasını dışarıya çıkardı. Gözlerini yumup ağzından nefes almaya başladı. İki adım geri gidip onu uzaktan seyrettim. Yemek yemesi gerektiği için odadan çıkmaya karar verdim.
Kapıyı açtığım anda dış kapıdan içeri giren Yeonjun'u görmem bir oldu. Sırt çantasını sol koluna atmış elindeki telefona bakarak içeriye giriyordu. Yanımdan geçip odasına doğru ilerlemişti. Arkasından öylece baksamda görmedi. Yada görmemiş gibi yaptı. Mutfağa doğru yol aldığımda Soobin odadan çıkmıştı, kapının kenarına tutunmuş gözlerini sıkmıştı.
"Soobin, yemeği odana getiricem, çıkma lütfen." Dedim yanına doğru giderken. Eliyle ağzını kapattı.
"Yüzümü yıkayacağım." Dedi. Duvara tutunarak yürümeye başladı, tabikide dayanamayıp kolunu tuttum. Yardım ederek banyoya getirdim. İçeriye girip kapıyı kapattı. Derin bir nefes alıp oradan ayrıldım. Mutfağa girdiğimda buzdolabının önünde kendine birşeyler hazıralayan Yeonjun'u gördüm. Arkası dönüktü, elinde meyve suyu kutusuyla birlikte döndü beni görünce iki adım geriye doğru tökezledi,
"Ah, hyuka neden orda hayalet gibi dikiliyorsun? Korkuttun beni." Dedi elimi enseme atıp kafamı yere çevirdim.
"Özür dilerim, bilerek yapmadım. Imm şey sen, bugün okula gideceksin sanmıştım." Dedim. Bana bakıp yorgunca kaşlarını büktü.
"Dün çok yoruldum bugünde gitmek istemedim. Peki ya sen-"
"Niye dün nerdeydin ki?" Dedim sözünü keserek. Kafamı dikleştirmiş ve istemsizce kaşlarımı çatmıştım. Şaşkınca bana baktı.
"N-ne demek, yani dışarı çıkamazmıyım?"
"Eğer farkındaysan sabah eve geldin." Dedim. Suratını yorgunluktan çıkartıp ciddi bir hale soktu.
"Ne oluyor Hyuka? Neden beni sorguya çekiyorsun?"
"Dün nerde olduğunu bilmek istiyorum." Diye üsteledim. Üzerime doğru iki adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you don't see me / Sookai
Hayran KurguKollarını kendinden neredeyse üç santim daha uzun olanın boyununa dolamıştı, kafasını kaybolmak istercesine boyununa bastırıyordu. Uzun olansa olanlara anlam vermek istercesine donmuştu. Boyunundaki ıslaklıkla ağladığını hissetti, ses çıkarmasada...