×3×

135 14 63
                                    

Islak sağ yanağını, benim sağ yanağıma dayadı. Suratım alev alırken, kalbim birazdan durabilirdi. Sol göğüsüne koyduğum el  aramızdaki mesafeye engel olamamış, ikimizinde göğüsünün arasında sıkışmıştı. Gözlerimi kapanmaya yakındı, dudaklarım nefes almak için aralıktı ancak ciğerlerime nefesi yettiremiyordum. Suratını sürterek kulağıma yaklaştı. Yüzü gibi ıslak olan dudakları kulağıma çarpıyordu. Bacaklarım bir anlık beni ayakta tutmakta zorlandı. Sıcak nefesi kulağıma çarpınca istemsizce göğüsündeki elimle tişörtünü tutup sıktım. Nefes almakta  daha da zorlanıyordum. Gözlerim daha ağır hareketlerle kapanıp açılıyordu,
"Şans ver..." diye fısıldadı, seside nefesi gibi yavaş ve titrekti. Kalbime dokunan o yumuşak sesi kulaklarımı sarhoş ediyordu. Belime doladığı elini sıkılaştırdı, dudaklarını dahada yakınlaştırdı. Kalbim boğazımda atarken gözlerim artık pes edip kapanmıştı. "Lütfen, bir şans daha ver..." dedi.

~

Hafta sonunu evde geçirmek, hiç bu kadar zor olmayacaktı. Önceden takmayıp odadan kolay kolay çıkmazdım ancak  bugün önemliydi. O yüzden dün gece ne kadar zor olsada erken uyumaya çalıştım, Soobin'i görme ihtimali ile zaten pek erken sayılmazdı. Ancak öncekilere göre erkendi işte. Şuan saat sabahın dokuzu idi. Henüz kimse uyanmamıştı, yani bence. Üzerime herzamankinden farklı olarak ve tabi havanın soğukluğunuda göz önünde bulundurarak giyebeleceğim şeyler  bakmaya çalıştım. Ama neredeyse üç aydır kendime birşeyler almıyordum. Dolabımı dağıttıktan sonra yatağımın üzerine oturdum. Siyah kapişonlumu üzerimden çıkarıp kenara fırlattım. Ellerimle yüzümü ovaladım. Bilekliğimi suratıma çarpınca sanki ilk defa fark etmiş gibi tutup çıkardım. Daha dün gece görüp koluma takmıştım, uzun zamandır takmıyordum. Elimde ona bakarken değerini hissettim kendimde, siyah ipin üzerindeki beyaz mavi karışımı beş minik taşı parmaklarımla inceledim. Benim için değerli olan birşeydi tabiki, ve bence doğum günü için güzel bir hediye olabilirdi. Soobin böyle şeyleri çok seviyordu biliyordum. Yani ilk tanıştığımız zamanlarda kollarında sürekli görürdüm. Şuanda fazla olmasada bazen takıyordu. Belki bu hediye onu mutlu ederdi, benim için değerli olduğunu unutmamaışsa belki biraz daha mutlu olurdu. Sevinçle bilekliği yumruğumun içine aldım. Kapım çalınca kafamı kaldırdım. Kim olduğunu bildiğim için yerimden kalkmadım.

"Günaydın Tae," dedim, kapıyı açıp kafasını içeriye uzattı. Düz bir surat ifadesiyle içeriye girdi. Gözlerini kısıp bana baktı.

"Günaydın, hava soğuk üzerine birşeyler giy hasta olacaksın." Dedi dolabıma bakıp ofladım.

"Bugün Soobin'nin doğum günü. Başka birşeyler giymek istedim ancak bayadır kendime kıyafet almıyorum ve-"

"Gidelim," deyiverdi,

"Ne?" Dedim sadece, elini iki yana açıp,

"Gidelim? Hem bayadırda dışarıya çıkmıyoruz. Kendine birşeyler alırsın." Dedi. Kafamı iki yana salladım,

"Hayır, pek havamda değilim Tae" dedim iki kolumu birden tutup beni çekiştirdi. Kafamı kaldırmadan ayağa kalktım.

"Hadi koca bebek, giy şu üstünü al ceketini seni kapıda bekliyorum." Deyip kapıya doğru ilerledi, çıkardığım üstü  tekrar giyip ceketimi elime aldım. Kapının önünde duruyordu, ona doğru yaklaşırken ceketimi giydim.

"Nereye gidiyorsunuz?" Dedi, Beomgyu kolay kolay uyanmazdı. Arkamı dönüp ona baktım.

"Kıyafet alıcaktık dışarı-"

"Bir dakika!" Diye sesini yükseltip geldiği yöne doğru koştu. Tae ye baktım. Parmaklarını çekiştiriyordu, sırıtıp gergin suratına odaklandım.

you don't see me / SookaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin