1. BÖLÜM

1.8K 242 107
                                    

En sevdiğiniz yazar geri döndü. düşündüm taşındım, yazan bir kişinin yerinin okuyucularının yanı olduğuna karar verdim.

Reyhan ve Eren sizsiz yazılmıyor. Kısa alıntılarla ağzınıza bir parmak bal çalmak bana göre değilmiş. Kitap basılana dek haftalık bölümlerle ilerleyelim mi, ne dersiniz?

Diğer alıntıları kaldırmadan, bu ilk bölüm bayram hediyesi olsun. Bayramınızı da bu vesiyleyle en kalbi hislerle tebrik ederim. Evinizden huzur ve sağlık, yüzünüzden tebessüm, menünüzden aşk eksik olmasın.

Oy ve yorumlarınızı eksik eylemeyin ki, özlenildiğimizi beklenildiğimizi bilelim.😇

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Dört kez... Gaziantep'e tam dört kez gelmişlerdi. Reyhan Göbekli'nin Reyhan Sever, yok yok, Reyhan Göbekli Sever olmasının yolunu açabilmek için son bir yılda, üç aylık aralıklarla, İstanbul-Antep arası Türkiye semalarını ezberlemişlerdi. Hatta annesi, söz öncesi sabah uçakta Eren'in kolunu sıkmak suretiyle kalbine indirecek bir yorumda bulunmuştu.

"Ereeeeen, efem bu kez de veemiceklee gibi geliyor bana. Bak amcanlar da öyle düşündü de, bu dördüncü gidişiniz, biz tek sayılarda geliriz, kalabalık etmeyiverem dediler. Keşke teyzenler gelebilseydi ama efem köyden kayınvalidesi gelmiş, nasıl bırakıp gelsinler ayıp oluverirdi yavrum. Ama olsun, benim şikayetim yok. Annesi ne güzel yemekler yapıveriyo di mi? Ayşe Erva sana soruyorum. Son gittiğimizde neydi adı, hani içine ceviz koymuşlardı."

Annesi yanıbaşındaki kızına dönmüştü. Erva'nın kulağında kulaklık vardı ve onları duymuyordu. Kapalı gözlerine bakılırsa uyuyor bile olabilirdi. Eren ve Selime Hanım aralarında koridor yokmuş gibi hafif yan dönmüş konuşuyorlardı. Annesinin lafı bitsin diye zor bekleyen Eren hızla babasına dönmüştü.

"Anne öyle deme ya. Bırak çayı, çorbayı. Verirler artık, değil mi baba?"

Yanında oturan babası gazetesine dalmış, yorum yapmaya lüzum görmemişti. Onca işinin gücünün arasında, yeni bir lansman arefesinde ses etmeden her defasında geliyordu ya, Eren huyuna gitmeye çalışıyordu. Babası Antep'e dördüncü uçuşlarında da şikayetçi görünmüyordu ancak bir beşincisinde de bu kadar mülayim olur mu kestiremiyordu. Neyse ki korktuğu olmamış, iki gün önceden adet yerini bulsun, onları evinde karşılasın diye Antep uçağına kendi bindirdiği Reyhan, İstanbul'a dönüş yolunda, şimdi yanı başında ellerini açmış uçak düşmesin diye dua ediyordu. İsteme olmuş, söz kesilmişti. Birinci sınıf koltuklarda oturan beşlideki tek fark, diğer dört dönüşten seferinden farklı olarak Reyhan'ın parmağındaki fazladan bir yüzüktü. Eren alışılageldiği gibi, dualarının ortasında onu teselli etmeye yeltendi.

"Canım, aşkım ben yanındayım."

Sesle birlikte araladığı gözlerinde Eren'i sorgulayan bakışlar vardı.

"Görüyorum da niye söylüyorsun bunu şimdi?"

"Korkma diye söylüyorum. Hem istediğin zaman kolumu tırmalayabilirsin."

Reyhan yukarı kıvrılan dudaklarıyla, duasını bitirecek ve açtığı avuçlarını yüzüne götürecek kadar oyalandıktan sonra ona döndü.

"Yaa, Eren utandırma beni. Nasıl da kendini bilmezlik yapmışım. Kanın akmıştı. Üstelik bendeki yara bantlarına bile ses etmedin. Ben sana anlattım mı? İstanbul'a işe başlamak için ikinci gelişimde yanımda Seyhan vardı. Onu bir türlü atlatamamıştım. Zaten atlatmak da istemezdim çünkü bavullarımı taşıması için onun kas gücüne ihtiyacım vardı. O zaman da uçak korkum vardı ve canını yaktım ama tamamen yanlışlıkla tabii. Yani sen benim bilerek birinin canını yakacağıma inanmıyorsun, değil mi? O ne yaptı dersin? Yara bandı teklifimi reddetti. Düşünebiliyor musun? Taksa incileri dökülürdü, mazallah. Sen ne kadar centilmen biriymişsin. Şimdi de öylesin elbette. Mışlı mişli konuştum diye geçmiş zamanda kalan bir özelliğinmiş sanma. Hem babam, tamir 'verdim, gitti' demedi tamam ama gitmeme izin vermesi demek sana güveniyor demek. Aksi olsa sözlenmezdik. Ne diyordum, her nasıl aklına gelmişse Seyhan altı kırmızı, o pahalı ayakkabıları almasaydı..."

Menümüzde Aşk VarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin