6. BÖLÜM

1.2K 231 99
                                    

Biz geldiiiiiik.

Çarşambanın ilk saatlerinde gececiler için 7/24 açığız efenim.

Keyifle okunsun, oylansın, yorumlansın.

Instagram hesabım takip edilsin.

melekler.deniz

⭐️⭐️⭐️⭐️⭐️

Göreceli az diyalog ve çok monologla Eren evlerinin bahçesine park ettiğinde Reyhan'ın ilk fark ettiği zifiri karanlığa bürünmüş evin taş duvarlarına yansıyan beyaz bahçe aydınlatmasıydı. Daha önceleri geldiğinde daima en az dört beş penceresinden ışık sızan dubleks evin ıssızlığında sesi; Eren onu dağa kaldırmış gibi sitemli çıkıyordu.

"Sizinkiler evde yok. Bana bunu ne zaman söylemeyi düşünüyordun?"

"Valla canım seni öyle üzgün görünce benim de aklımdan çıkmış. Gerçi buraya geleceğimizi düşünmemiştim."

Kararsız bir ileri iki geri adımdan sonra ikna olan Reyhan, sözlüsünün açtığı dış kapıdan içeri girdi. Evi görmeyi ertelediklerinden Eren'in ev sahibiyle görüşme yapmasından istifade ederek onun yaptığı resimleri incelemek için üst kata çıktı. Düğünden yaklaşık iki yıl sonrasına boşluk bulduğu galeride, bir hafta sergilenmesi için en az elli resim garantilemeliydi ve yoğun iş temposu, evlilik hazırlıkları derken yolun epey başındaydı. Çoğunluğunu kendi resimlerinin oluşturduğu her yağlı boya tabloyu özenle yerine koydu. Son yaptığı daha çok soyut bir resme benziyordu. Anladığından değil fakat bir şeye benzetemediği her resim onun için soyuttu.

Karın gurultularıyla eş zamanlı çalan telefonu, sabah kurstaki sıkıntısından kaynaklı Seyhan'la yarım kalan konuşmanın tamamlanacağının habercisiydi. Birkaç ay sonra son göz ağrısı da kuş olup yuvadan uçacaktı ve nereye konacağına karar veremiyordu. Çünkü Seyhan Azra'nın mevcut düzenini bozmamak adına İstanbul'da yaşamayı bir an düşünür gibi olurken alıştığı kendi düzeninden çıkmanın zorluklarını da göz ardı edemiyordu. Azra da Reyhan gibi ailesine bağlıydı ve isteme esnasında gözlemlediği kadarıyla babasına da düşkündü. Ve bu da babasının her nasılsa gözdesi olmayı başarmış kaypak kız kardeşi gibi hesapsızca onun Antep'te yaşamasının önüne geçiyordu. Reyhan ise bir anlık kararla İstanbul'a gitmiş, herkesi geride bırakmıştı. Yine de onun fikrini almak için gündüzden alamadığı aklı koparmak adına kısa bir telefon görüşmesi yapacaktı. Sonuçta Reyhan ailedendi. Daha ilk çalışta biricik, gıcık kardeşi tüm heybetiyle karşısındaydı. Pek tabii, Reyhan'ın aklında da benzer(!) düşünceler kol geziyordu. Karar mercii kendisi değildi ancak Seyhan en gözde kardeşinden yardım talep ediyordu madem, onu geri çeviremezdi.

"Alo, Seyhan annem telefonunu mu çaldırdı? Üzülmesin ben yenisini alırım."

"Tövbe tövbe ne alakası var ya?"

"Onunkinden aramayınca endişelendim."

"İlla boş yapacaksın. Öğle arasında sallamadın beni, yazdım bir yere."

"Hiç sorma Seyhan, başıma neler geldi. Sorarsan anlatırım. Sorsana."

Seyhan denize düşenin yılana sarıldığı o hikayenin içinde olmayı, anlık bir gafletle sorduğu sorunun ardından hiç bu kadar dilememişti. Ne var ki, Azra'ya düşmüş ve Reyhan'a sarılmak zorunda kalmıştı. Yılan tabiatının gereğini yaparak onu yer öldürürdü en azından. Biricik kız kardeşi öldürmüyor süründürüyordu. Bir sormuş, bin işitmişti ve hık mık yapmaktan ileri gidemeyerek katıldığı tek taraflı konuşmada sıranın kendisine geçmesini sabırla bekliyordu. Tek memurun çalıştığı devlet dairesine, pazartesi günü düşmüş gibi, o sıra da gelmek bilmiyordu. Bir süre sonra başka bir taktik denemeye karar verdi. Reyhan baktı Seyhan'ın görüntüsü dondu, konuşmanın gidişatını değiştirdi.

Menümüzde Aşk VarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin