fourty

83 11 0
                                    


   İnanılmaz güzel görünüyordu. Takım elbisemle yatağa oturmuş, kızarmış yanaklarım, deli gibi atan kalbim ve yükselen ateşimle onu izliyordum. Yüzümde aptalca bir gülümsemenin olduğundan emindim. Çünkü büyüleyiciydi. Giydiği beyaz saten elbise hafifçe vücudunu sarmış, ince belini açığa çıkarmıştı. Beyaz topuklu bir ayakkabıyla her şeyi bir bütün kılmıştı. Bukleli dağınık saçları omuzlarından dökülüyordu. Ve saçlarının normal haline aşık olduğum için, yani benim için, salık bırakmıştı. Dudaklarına kahve tonlarında bir ruj sürüp parlatıcıyla ortaya çıkarmıştı. Aynadaki görüntüsünü bir süre inceledi. Parmakları yavaşça saçlarının arasından geçerek buklelerini sağa yatırdı. Dudak parlatıcısının daha da öpülesi kıldığı dudakları, yüzünde oluşan kararsız ifadeyle beraber büzüldü. Bacağını öne çıkartarak beyaz saten elbisesinin derin yırtmacına baktı. Sıkıntılı bir nefesle bana döndü.
   ''Bilemiyorum... Acaba bu elbiseyle rahat edebilecek miyim? Yoksa alışık olmadığım için mi öyle geliyor?'' Soruyu bana değil de daha çok kendine soruyor gibiydi. Sessizce mırıldanıyor ve derin bir nefes alıyordu. Önüne düşen saçlarını geriye attı ve üzgün bir surat ifadesiyle bana baktı. 
   ''Çok güzel gözüküyorsun.'' Tüm dişlerimi göstererek gülümsüyordum. Sarhoş gibi hissediyordum. Güzelliğinden tüm vücudum uyuşmuş gibiydi. Biri bana dokunsa yatağa doğru düşecek ve oraya gömülecek gibiydim.
   Benim halimi gördükten sonra genişçe gülümsedi. Yüzündeki tatlı ifadeyle dizime oturdu ve kollarını boynuma sardı. Ellerim sırtına kayarken dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. 
   ''Saçlarım da çok kabarık duruyor Harry...'' Bir öpücük daha bıraktım dudaklarına.
   ''İnan bana, harikasın.'' Saçlarını okşadım, alnına buse kondurdum. ''Ama eğer diyorsan ki 'Ben çok çirkinim, bu şekilde hiçbir yere gidemem'...'' Sesimi incelterek onun taklidini yapmaya çalıştığımda kıkırdadı. ''....seçim senin. Evde kalıp sabaha kadar sevişebiliriz.'' 
    Yüz ifadesi anında değişti, yanakları kıpkırmızı oldu. Bana sinirli bir bakış attıktan sonra yavaşça omzuma vurdu.
   ''Arsız. Gideceğiz.'' Dizimden kalktı ve beyaz minik çantasını alarak kapıya doğru ilerlemeye başladı. Kalbi kırık bir şekilde arkasından bakarken aniden kapıya yaslanarak bana döndü.
   ''Ama her türlü geri döneceğiz, yani...'' Bana tehlikeli bir bakış atarken heyecanla ayağa fırladım. ''...gece deliler gibi sevişebiliriz.'' 
    Odayı terk ederken bakakaldım. Tüm vücudum titredi ve orada düşüp bayılacağım sandım. Koşar adımlarla kapıya doğru ilerledim, kapıda asılı duran anahtarı alarak telaşla sevgilimin koluna yapıştım.
''Hadi, bir an önce gidip gelelim.''


   Devasa büyüklükteki salonda herkesin odaklandığı tek bir şet vardı; inanılmaz bir performans sunan piyanist. Parmakları hızla notaların üzerinde dolanıyor, kendini müzikte kaybediyor ve salonda en şık kıyafetleriyle onu dinleyen herkesi ona eşlik etmesi için davet ediyordu. Ben hariç. Nerede olursam olayım benim aklımda olan ve odaklanabildiğim tek kişi Evelynn'di. 
   İçindeki buruk ve kırgın çocuğuna göre oldukça dik ve ulaşılmaz duruyordu. Bacak bacak üstüne atmıştı, son an alınan bir kararla saçlarını dağınık topuz yapmış ve minik buklelerinden birkaçının yüzünü gölgelemesine izin vermişti. İnce yüzükler taktığı parmakları nazikçe koltuğun kenarını kavramıştı. Ancak bir şey eksikti ve eksik olan şeyi anlamak için gözlerine bakmanız yeterdi. Üzgündü. Gözleri dolmuştu, yüzündeki mutsuz ifadeyi gizlemek için dudaklarına bir tebessüm yapıştırmıştı. Sürekli yutkunuyor ve kimseye fark ettirmeden sessizce derin nefesler alıyordu. 
   Onu mutlu edeceğini düşünmüştüm. Ancak etrafına ördüğü kalın duvarları, yıkılmaz düşünceleri yüzünden onu nasıl mutlu edeceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Bu yüzden sadece onu izledim ve aldığı her nefeste kahroldum.


   Uzun süren bir alkıştan sonra insanlar gürültü ile salondan çıkmaya başladılar. Ayağa kalkmak için hareketlendiğimde Evelynn koluma sarılarak beni durdurdu. 
''En sonra çıkabilir miyiz, lütfen?'' Başımla onayladım ve geriye yaslandım. Sevgilim koluma daha sıkı sarılarak başını omzuma yasladı. Saçlarının arasına uzun bir öpücük kondurdum.
''Eğlendin mi?'' Öylesine sorduğum bir soruydu. Amacım sadece konuşmak ve kendini soktuğu gürültülü sessizlikten kurtarmaktı.
''Evet, çok güzeldi.'' 
   Yalancı. Madem o kadar güzeldi, o gözyaşları nedendi?
Gülümsedim, ''Sevindim.''
''Küçükken kendimi hep böyle bir sahnede hayal ederdim. Kuyruğu upuzun bir elbise giymişim, sahneye yavaşça gelip oturuyorum. Derin bir nefes alıp hazırlanıyorum. Tüm odada sessizlik hakim, herkes bana odaklanmış. Parmaklarım tuşlara dokunduğu an herkesi büyülüyorum...'' Yüzündeki gülümsemeden anlattığı şeyi yaşadığını söyleyebilirdim. Sevimli bir şekilde dudaklarını ısırdı ve bana baktı.
''Peki ya şimdi?'' Merakla gözlerine baktım. ''Peki kendini ileride nerede hayal ediyorsun?'' 
  İfadesizce yüzüme baktı. Üzgün müydü yoksa kızgın mı, tahmin bile edemiyordum. ''Görmüyorum.'' 
    Beni boğan bir sessizlik etrafımızı sardığında kahkaha attı.
''Şaka yapıyordum.'' Peki ben neden öyle hissetmiyordum?
    Hiçbir şey olmamış gibi etrafına bakındı ve ayağa kalktı. Tutmam için elini uzattı ve gülümsedi.
''Sadece ikimiz kalmışız, hadi artık gidelim.'' 
   Sessizce elini tuttum, sessizce kalktım ve sessizce ona eşlik ettim söyleyebilecek bir şeyim yoktu. Duvarlarını yıkmak istiyordum ama bunun için ona ayak uydurmak zorundaydım. Bu yüzden az önce söylediklerini üzerine konuşmamayı seçtim, aynı onun gibi sustum. 
   Beni köşeye çekip tutkuyla uzun süre öptüğünde gerçekten de olan biten her şeyi unutmuştum. Vücudum kaskatı kesilmiş şaşkınca ona bakıyordum.
''Hadi, eve gidip sevişelim.'' 

Psychologist // hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin