five

507 41 4
                                    

Harry

Dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. En sevdiğim tablo bile gözüme korkunç gözüküyordu. Boğuluyordum. Nefes alamıyordum. 5 dakikada bir kravatımı çekiştiriyordum. Dayanamadım, hırsla kravatımı çıkartıp, çekmeceye sokuşturdum.
Buraya ait hissetmiyordum.
O yanımda yokken, kendimi hiçbir şeye,hiçbir yere ait hissetmiyordum.
Aklımı dağıtmak için elime denk gelen kitabı, kitaplıktan çıkartıp önüme koydum. Sıkıntıyla nefes alıp, ellerimle yüzümü sıvazladım. O an kapı çaldığında, siyah gördüğüm her şey küçük bir umutla rengarenk oldu.
Onun gelmiş olmasını umdum.
Küçük bir öksürükle sesimi düzelttim.
"Gir."
Kapı yavaşça açılırken ilk önce eskimiş ayakları gördüm ve yırtılmış kotunun altından gözüken yaralı dizlerini. Kıyafetleri toprak olmuştu.
Kaşlarım çatılırken kendimi en iyisini düşünmeye zorladım. Düşmüştür, dedim içimden. Oynarken düşmüştür.
Ama biliyordum, o oyun oynamazdı.
Çatılmış kaşlarım ve keskin gözlerimle yüzüne bakarken, her şey tekrar karardı.
Önce kenarı morarmış ve kanamış dudağına baktım. Sonra çizilmiş yanaklarına. Patlamış kaşına. Morarmış elmacık kemiğine. Tek tek hepsine baktım.
Yavaşça ayağa kalkarken çoktan içeriye girmiş ve kapıyı kapatmıştı.
Hareketleri yavaştı. Yüzünde bu kadar çok yara varken, vücudunda kaç tane yara vardı? Peki ya ruhunda?
Büyük adımlarla karşısına geçip durduğumda, uzun bir süre birbirimize baktım. Hiçbir şey söyleyemedim. Karşımda öyleyece duruyordu. Bir gözü kısılmıştı. Nefesleri hırıltılıydı. Yorgundu, üzgündü. Ama öyle bir bakıyorduki ağzımı açıp, tek kelime edemedim.
"Gidelim." Dedi, kurumuş dudaklarını kıpırdatarak.
Derin bir nefes alarak yavaşça başını eğdi.
"Buradan çok, çok uzak bir yere."

*******

Kıyıyı göremeyeceğimiz yere kadar açıldıktan sonra, yatı durdurdum.
Hava kapalıydı. O ne zaman üzgün olsa, gökyüzü ağlıyordu. Ne zaman mutlu olsa, gökyüzü ona eşlik ediyordu. Fakat gökyüzü hep ağlıyordu. Ama bu, her şeyi daha güzel yapıyordu.
Deniz karanlıktı, lacivertti. Sakindi, üzgündü, yorulmuştu, sonsuzdu.
Adım seslerini duyduğumda, onun yaslanmış olduğu yerden kalkışını ve küçük adımlarla bana doğru yaklaşmasını hayal ettim. Yanımda durup ellerimi tutacağını.
Durmaksızın yanımdan geçti ve yatın ön kısmında durdu. Dizlerinin demire değdini hayal edebiliyordum. Onu orada görmek beni korkuttu. Onu kaybetme düşüncesi, beni korkuttu. Hızlı adımlarla yanına yaklaştım. Korktuğumu belli etmek istemezdim ama derin soluk alışverişlerimden bunu çoktan anlamıştı.
Denizin sonunu görebiliyormuş gibi ileriye bakarken, derin bir nefes aldı.
"Nasıl hissediyorsunuz?"
Sorusunu anlamaya çalışırken, bunu benim için anlaşılabilir hala getirdi. "Denize bakarken, nasıl hissediyorsunuz?"
İlk hissettiğim şey ağzımdan firar etti.
"Huzurlu, sakin." Sözlerimin ardından, dudaklarında alaylı bir tebessüm oluştu.
"Deniz, derindir. Deniz yorgundur, yorucudur. Tehlikelidir. Hırçındır. Korkutucudur. Deniz, kayboluştur."
Dudağındaki yarayı yalarken ellerini cebine sokmuştu.
"Kaybolmuşum gibi hissettiriyor. Kayboldum. Kocaman bir denizin içinde, kayboldum. Dipteyim, en dipte. Kimsesiz."
Kimsesiz.
Ben senin kimsen olabilirim.
"Seni.." Kelimelerim boğazıma dizilirken, gözlerim dolmuştu. ".. kim dövdü?"
Suratında saf acı barındıran kocaman bir gülümse belirirken, gözünden bir damla yaş intihar etti.
"Hayat.." Gözyaşları tek tek intihar etti. "..bana çok fena çarptı."

Psychologist // hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin