ten

468 43 7
                                    

       Masamın üstüne dağılmış kağıtları bir çırpıda toplayıp, sol taraftaki çekmeceye tıkıştırdım. Masamda yuvarlanıp yere düşen tükenmez kalemimi almak için herhangi bir girişimde bulunmadım; bunun için fazla aceleciydim. Kalbimin sesi, odanın içerisinde yankılanıyordu, lacivert kot pantolon geçirdiğim uzun bacaklarım, üzerime sevgilimin en sevdiği kazağı giydiğim kollarım,.... Tam anlamıyla tüm vücudum, isteğim dışında hareket ediyordu. Odamdaki dağınıklığı toparlamaya çalışıyordum ama sanırım bu heyecanlı halimle daha fazla dağıtmıştım.
''Tanrım..'' Kendimi durdurup etrafa bakındım,kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ellerimle saçlarımı sertçe karıştırmayı bırakıp, derin bir nefes aldım.
''Ne yapıyorum ben?'' Siyah kabanımı ve çantamı elime aldım, sert adımlarla odadan çıktım. Odadan çıktığım an duyduğum rahatlık, kapımın hemen yanı başında çıkmamı bekleyen sekreterimi görünce tekrar yok olmuştu. Ondan kaçmak için ne kadar uzun adım atıyorsam, topuklu ayakkabısının zeminde çıkardığı sesi daha sık duyuyordum.
''B-Bay Styles.''
''Tanrım, neden gitmeme izin vermiyorsunuz?'' Ağzımdan çıkan homurtuları duymadığını belli ederek, bana seslenmeye devam ediyordu. Ani bir refleksle durduğumda, siyah topuklu ayakkabası kaygan zeminde kayarak, kulaklarımı sızlatan bir ses çıkardı. Kendini toparlamaya çalışıyordu, benimse tek yaptığım buruşturduğum suratımla gözlerinin içine bakmaktı.
''Bay Styles?'' Bir cevap beklercesine gözlerinin içine bakmaya devam ettim, o da bana tek kelime etmeden bakmaya devam etti.
''Söyleyecek misin?'' Yüzümdeki sert ifadeyi yumuşatmayı denedim, tabi bunda ne kadar başarılıydım tartışılırdı. Ama özlemiştim işte, ne olurdu beni oyalamasalardı?
''Bugün 4 hastasınız daha var Bay Styles. Yani gi-'' Sağ elimle burun kemerimi sıkarken, tekrar yürümeye başlamıştım. Koşarcasına ondan uzaklaşmaya başladığımda, arkamdan geldiğini biliyordum.
''Bugün başka hasta almayacağım. Onları ara, başka bir güne randevu al.''
''Ama Bay Sty-''
''Dediğimi yap. Daha önemli işlerim var.'' Sanki ne kadar çok basarsam o kadar çabuk gelecekmiş gibi asansörün düğmesine hızla basmaya devam ettim.
''Hadi, hadi, hadi...'' Asansör bir an önce gelmeli ve beni otoparka indirmeliydi. Buradan çıkıp, güzel kızımın yanına gitmem gerekiyordu.
Asansörün kapısı küçük bir ses eşliğinde açıldığında, -2. kata bastım. Sekreterimle göz göze geldiğimde onda daha önce görmediğim şaşkın bakışlar vardı.
''Peki siz nereye gidiyorsunuz Bay Styles?''
''Özlem gidermeye.''
En içten gülümsememi sunarken, asansörün kapısı yavaşça kapandı. Otoparkta uzun adımlar atarken gözlerim arabamı arıyordu ve bulmam da çok uzun sürmedi. Yüzümdeki aceleci ifadeyle arabama yerleştim ve gitmek için hazırdım.


    Önce radyoyu kapattım. Sonra yan koltuktaki mor kaşkolumu sıkıca boynuma dolabım ve arka koltuktaki bir demet kırmızı gülü sıkıca kavrayarak, arabadan indim. Arabanın aynasından son kez kendimi kontrol ettim, parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek arkaya yatırdım ve biraz dağıttım. Çünkü o, saçlarımın dağınık daha güzel olduğunu söylemişti.
Hazırdım, sanırım.
   Adımlarım, kalp atışlarımla uyumlu bir şekilde ilerliyordu. Ona yaklaştıkça, çiçeği tutan ellerimin titrediğini fark ediyordum. Bu yüzden çalıştığı yere girmeden önce derin bir nefes aldım. Ellerim, kapının soğuk demirini kavradı, kapıyı açtığımda yüzüme vuran sıcaklık beni rahatlattı. Bakışlarım, loş sarı ışıklarla aydınlatılmış mekanda dolaştı. İçerisi geniş ve ferahtı, camlar büyük ve eski tarzdaydı, duvardaki raflar değişik kitaplarla doldurulmuştu, sol tarafta küçük bir sahne vardı ve sağ tarafta ise çeşit çeşit içkilerin dizili olduğu başka bir raf vardı. Bana çalıştığı yerde içki satıldığını söylememişti. Kim bilir bu içkiler kaç kişiyi sarhoş etmişti. O ayyaşlar yüzünden sevdiğim kadın hiç sıkıntıya girmiş miydi acaba? Güzel bir mekandı ama bu içkiler beni tedirgin etmişti.
  Etrafıma yaydığım gerginlikle tezgahın arkasında bardakları temizleyen gence doğru yaklaştım. Üstünde siyah bir tişört, başında da siyah bir şapka vardı. Kaşındaki piercing yüzüne sert bir hava katmıştı. Boğazımı temizler gibi yaparak dikkatini çektim. Tek yaptığı tek kaşını kaldırarak bana sert bakışlar atmak oldu.
''Buraya Evelynn'ı görmeye geldim.''
''Sen, onun neyi oluyorsun?''
  Cevap vermek adına ağzımı açtım ama hiçbir şey söyleyemedim. Aklıdaki kelimeler bir araya geldi fakat kelimeler birbirine uyum sağlayamadı. Ben, gerçekten de tam olarak neyi oluyordum?
''O, benim sevgilim oluyor.''
  Duyduğum ses beni dumura uğratırken, anında bakışlarımız buluştu. Onun dudaklarında çekici bir tebessüm ve gözlerinde mutluluk varken, benim yüzümde suratına ışık tutulmuş şaşkın bir tavşanın ifadesi vardı. Sahi ya, ben onun sevgilisi oluyordum. Ama bu kelimeyi duyunca kalbimin teklemesini durduramıyordum. Yüzümdeki o saçma ifadeyle karşısında durmaya devam ederken, iki adımla bana yaklaştı ve ince parmaklarını yanağıma koyarak tenimi yakıp, kavurdu.
''Çok erken gelmişsin. Akşam 8'de buluşacağımızı sanıyordum. Saat daha 6.''
  Ne güzel de dokunuyordu bana. Çok yakınımdaydı, kalp atışlarımı duyuyor muydu acaba? Dudaklarım da kurumuştu, bir öperek ıslatsaydı ya.
''Sa-saat 6 mıymış? Ah, farkında bile değildim. Senden yeterince ayrı kaldığımı düşünmüştüm.''
Pembe dudaklarında utangaç bir gülümseme oluştu. Yanağımdaki eli, omuzlarımdan aşağıya doğru yavaşça kaydı ve kırmızı güllerin üstünde gezindi. Çiçekleri yukarı kaldırdım.
''Bunlar senin için.'' Gülleri elimden aldı, dudaklarımın üstüne hızlıca küçük bir öpücük kondurdu. Yanaklarım alev alev yandı.
''Aynı yanaklarına benziyorlar.. Kırmızı, kıpkırmızı.''
Beni utanmış bir şekilde bırakıp, tezgahın arkasına geçti. Gülleri kendi ceketi olduğunu düşündüğüm, yeşil bir ceketin üstüne koydu.
''Bugün burayı erken kapatacağız ama daha 2 saatimiz var. Beni bekleyebilir misin?'' Dirseklerini tezgaha koydu ve bana doğru yaklaştı. Ben de onun gibi yaparak yüzlerimizi aynı hizaya getirdim.
''Elbette ki sizi bekleyeceğim, küçük hanım.'' Burunlarımızı birbirine değdirdim.
''Peki beyefendi, siparişiniz nedir?''
''Sizin gibi tatlı bir şeyler istiyorum hanımefendi. Küçük bir dilim çikolatalı kek hiç de fena olmaz sanırım.''
Dudaklarımı saniyelik dudaklarına dokundurdum. Yüzündeki kocaman gülüsemeyi gördükten sonra, cam kenarında boş olan masalardan birine oturdum.


  2 saat, hiç de 2 saat gibi gelmemişti. Bu zaman diliminde birbirimize attığımız kaçamak bakışlarla, içten gülümsemelerle, gizli öpücüklerle her şey anında olup bitmişti. Tüm çalışanlar gitmişti, bu hoş mekanda sadece biz kalmıştık.
Biz.
  Etrafı toplarken ona yardım etmiştim. Şimdi ise hazırlanacak ve birlikte vakit geçirecektik. Sıcakladığım için üstümden çıkardığım kabanıma doğru ilerlerken, Evelynn yanımdan geçerek sahneye doğru ilerledi. Durdum, ne yaptığına bakmak için geri dönerken hareketli bir müzik çalmaya başladı.
( https://www.youtube.com/watch?v=eJCrb1oNbH4 )
Gözlerinde oyuncu bakışları beni heyecanlandırdı. İçimdeki kelebekler alev aldı. Ritmik adımlarla bana yavaş yavaş yaklaşmaya başladığında, bende çoktan ona doğru çekiliyordum. İkimizinde yüzünde eğlendiğimizi gizlemeyen gülümsemeler vardı. Birbirimize tamamen yaklaşmadan önce, ellerimiz buluştu. Elini nazikçe kavrayıp, onu kendime doğru çektim. Bir elim ince beline dolanırken, bir elim parmaklarını sıkıca kavradı. Onun ince parmakları, saçlarımın arasında usulca gezinirken göğüslerimiz birbirine değiyordu. Müziğe kendimizi kaptırmış, hareket etmeden duramıyorduk. Dudaklarım, pembe dudaklarına doğru çekilirken, parmakları saçlarımın arasından kaydı. Diğer elimi bırakmadan, sırtını göğsüme yasladı. Şimdi onu sıkı sıkı sarmıştım. Başını omzuma doğru yasladı, kalçaları hareket ederken beni ele geçirdiğinin farkındaydı. İçim alev alev yanarken, dudaklarımı boynuna doğru yaklaştırıp, soğuk tenine değdirdim. Aniden ileri adımladı ve dudaklarından küçük bir kıkırtı firar etti.
''Boynumdan huylanırım.'' Aramızdaki mesafe beni huzursuz etmişti. Onu tekrar kendime çekerken, yüzümde büyük bir gülümseme vardı.
''Çok sevimlisin.'' Tekrar birleşmek üzereydik ki, benden tamamen uzaklaştı. Saçlarını savurarak hızlı bir dönüş yaptı. Vücudunu mükemmel bir şekilde kullanırken, gözlerimin içine bakıyordu.
''Hadi sevgilim, bana en iyi hareketlerini göster.''
Asla onun gibi olmayacağını biliyordum ama vücudumu kullanma konusunda berbattım. Kahkahalarımız boş kafede yankılandı, dudaklarımız kaçamak öpücüklerle taçlandı, ellerimiz birbirine bağlandı, parmaklarımız yaralı tenlerimizi okşadı ve biz, saatlerce dans ettik.

Psychologist // hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin