twenty two

205 27 5
                                    

Harry

   Küçük ayakların bacaklarımda dolaştığını hissettim. İnce parmaklar vücudumdaki ince yolda sürtünerek yukarı çıkmaya başladı. Parmakların bende bıraktığı his, dudaklarımda küçük bir tebessümün oluşmasını sağladı. Göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Küçük odanın içerisine dolan güneş ela gözleri parlatıyordu. Kahverengi saçları yastığının her yanına dağılmıştı ve muhteşem kokuyordu. Dudaklarındaki gülümseme ise benim yaşama sebebimdi. 
   Gözlerimi kırpıştırarak üzerimdeki uykuyu atmak adına vücudumu gerdim. Yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru atarak yaramaz kadına sırtımı döndüm. Küçük bir kahkaha duyuldu ve zayıf kolların belime dolandı. Gözlerimi kapattım ve uyuyor gibi görünmeye çalıştım. Pürüzsüz güzel bir yüzün boyun çukurluğuma yerleştirildiğini hissettim ve kısa bacaklarını uzun bacaklarımın üstüne atarak beni esir aldı. 
  Artık tamamen onun olmuştum.
''Uyumadığını biliyorum.''
  Mırıltısı dudaklarımdaki tebessümü gülümsemeye çevirdi. 
''Uyumama izin vermiyorsun ki.'' 
   Benden ayrıldığında homurdanarak gözlerimi araladım. Avuçlarını omuzlarıma bastırarak beni sırt üstü yatağa sabitledi ve bacaklarını iki yanıma koyarak karnımın üzerine oturdu. 
  Vücudumun olması gerektiğinden daha sıcak olduğunu hissedebiliyordum. Kocaman olmuş gözlerim, kurumuş dudaklarım ve kırmızı yanaklarımla savunmasız bir şekilde karşısındaydım. 
''Günaydın.'' Beni kıskandırmak ister gibi büyük bir gülümsemeyle inci dişlerini gösterdi. Omuzlarımdaki elleri kolumda bir yol izleyerek büyük ellerime ulaştı ve parmaklarımızı birbirine kenetledi. Derin derin nefesler alarak kalp ritmimi düzene sokmaya çalıştım.
''Günaydın.'' Dudaklarımdan çıkan fısıltı ikimizin arasında bir hiç gibi kayboldu. 
''Bugün ne yapalım sevgilim?''
''Fa-fark etmez.''
   Minik pembe dudaklarını büktü, gözlerini kıstı. Hafifçe mırıldanarak birkaç dakika düşüncelerinde kayboldu.
  Benimse düşünebildiğim tek şey üstümde oluşuydu. Vücudum yanıyordu.
''Seninle güze bir kahvaltı ettikten sonra bir günlük bisiklet kiralayıp şehri gezebiliriz diye düşünmüştüm.'' 
   Güzel yüzünü, yüzüme yaklaştırdı. Dudaklarımızın arasında santimetreler bile yoktu. Nefesi nefesime karışıyordu. Ela gözleri, yeşil gözlerimin önünde heyecanla titriyorlardı. Uzun kirpikleri gözlerini gölgeliyordu. Sağ gözünün altındaki küçük ben her şeyi daha da eşsiz yapıyordu. Alnındaki kusur sayılabilecek küçük çukur, benim için kusursuzluğunun belirtisiydi. Minik burnunu  burnuma değdirdiğinde nefesimi tuttum. Pembe dudaklarıyla dudaklarımı örtmek için kendini kaydırdığında bu benim son noktam oldu. Derin gelen bir inleme her şeyi durdurdu. Duyduğu inlemeyle büyümüş gözleri sadece benim daha da kızarmama sebep oluyordu. Artık heyecanımı gizleyemiyordum. Göğsüm düzensiz bir şekilde inip kalkıyordu.
''Evelynn..'' Her şeyi daha da açığa vuran etkilendiğim gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan kalın sesimi geçirmek ümidiyle hafifçe öksürerek boğazımı temizledim.
''Bugün ne-ne istersen yaparız ama...'' Derin bir nefes aldım. ''..üstümden kalkmalısın.'' 
   Yavaşça geri çekilirken dudakları bir şeyler söylemek adına birkaç kere aralandı ama utançtan yanaklarının kızarmasını gizlemeye çalışmaktan başka bir şey yapamadı.
''Ben üstümü değiştireyim.'' Koşar adımlarla banyoya gittiğinde geride yüzündeki aptal gülümsemeyle öylece duran sersemlemiş bir Harry bıraktı.

  Bisikletlerimizi yanımızda tutarken birbirimize baktık. Bu uzun, sessiz bakışmanın konusunu biliyordum. Nereye gidecektik?
 İnce, uzun parmaklarını saçlarının içinden geçirerek etrafına bakındı. Dudaklarını hafifçe büzüp derin bir nefes aldı.
''Evet...'' Başımı sallayarak onu onayladım. Cümlesini bitirmesine gerek yoktu. Şuan ne düşünüyorsam o da aynılarını düşünüyordu.
''İnan ilk olarak nereye gideceğimizi ben de bilmiyorum Evelynn.''
''O zaman..'' Son kelimesini uzatırken bisikletine bindi ve gülümseyerek bana baktı. ''...her yere gidebiliriz.'' Pedalı çevirmeye başlayıp benden uzaklaştığında arkasından şaşkın şaşkın bakmayı bırakarak hızlıca bisikletime bindim ve onu takip etmeye başladım.
''Hey, beni bekle!''
   Başını arkaya doğru çevirerek bana baktı. Yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Bukleli saçları yüzünü gölgeliyordu, ela gözleri mutlulukla parlıyordu. Çok güzeldi. Gerçek olamayacak kadar güzeldi. 
   Son anda fark ettiğim ağaç, yönümü hızlıca değiştirmeme sebep olurken dengemi kaybettim ve yere düşmekten son anda kurtuldum. Evelynn bisikletiyle hızlıca yanıma geldi.Yüzümü ve vücudumu gözden geçirdi.
''İyi misin?''
  Bisikletimi yerden kaldırırken başımı onaylarcasına salladım. Sol elim hızla çarpan kalbimin üzerinde, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben yaşadığım şeyi henüz atlatamamışken duyduğum kıkırtı bakışlarımı Evelynn'e çevirdi.
''Seni bu kadar etkiliyor muyum?'' Başını eğmiş, dudaklarını ısırmıştı. Bana alttan attığı bakışlar hiç yardımcı olmuyordu. Aptal gibi suratına bakarken dudaklarım aralandı ve sadece bir kelime döküldü.
''Evet.'' Evelynn'in elleri mutlulukla saçlarımın arasında kayboldu ve onları karıştırdı.
''Çok tatlısın, aptal.'' 

   Saniyeler, dakikalar, saatler geçti. Tek kelime etmedik. Sadece kiraladığımız bisikletlerimizi sürerek günümüzü geçirdik ve bu, şuana kadar geçirdiğim en güzel gündü. Bir şeyler söylememize, birbirimize dokunmamıza gerek yoktu. Beraberdik, zamanımızı birlikte harcıyorduk ve mutluyduk. Dudaklarımız sadece gülümsemek için kıvrılıyordu ve daha fazlasına gerek yoktu. İhtiyacım olan tek şey Evelynn'di.
   Bizim sadece birbirimize ihtiyacımız vardı.
  Evelynn'in yavaşladığını fark ettiğimde yanına doğru ilerledim ve onunla birlikte durdum. Soran gözlerle yüzüne baktım.
''Waffle yiyelim mi?'' İlerideki küçük tatlı dükkanını işaret etti. Dudaklarımdaki küçük tebessümle başımla onayladım. Bisikletlerimizi dükkanın önüne koyduktan sonra içeriye girip cam kenarındaki masalardan birine oturduk. 
   Dirseğini masaya, başını da elinin üzerine koydu. Ela gözleri meraklı parıtlılarla dışarıyı izlerken pembe dudaklarında silik bir tebessüm oluştu. Kırmızı bir tulum giymişti ve krem rengi bir fötr şapka takmıştı. 
''Bana öyle bakmaya devam edersen utanacağım.'' 
''Sanat eseri gibisin.'' Şapkasını çıkarıp masaya koydu. Parmaklarım önüne düşen bukleye uzanarak kulağının arkasına sıkıştırdı. Onun parmakları ise yavaşça boynuma doğru uzandı ve oraya tutundu. Beni kendisine çekti ve dudaklarıma huzurlu bir öpücük bıraktı. 
''Sen ise benim için başlı başına bir sanatsın.'' Bize doğru yaklaşan garson sayesine yavaşça geri çekildi ve yüzündeki utangaç gülümsemeyle bana baktı.
''Teşekkür ederim, her şey için.''

Psychologist // hsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin