1. Bölüm - ''ARABA''

1.9K 113 17
                                    

Havanın tüm soğukluğu bedenime işlerken ceketime daha sıkı sarılıyordum. Yaşadığım şehrin düzensiz bir hava durumu olduğunu bilmeme rağmen sabah güneşe aldanarak elbise giymiştim. Üzerime aldığım cekete şükrederek ilerlerken elimi çantama attım ve cüzdanıma uzandım. Öğrenci kimliğimi çıkarıp otobüs durağına yürümeye başladığımda adımlarımı hızlandırdım. Uzayan ders, bu karanlığa kalmama neden olurken evdekilere haber verip gecikeceğimi söylemenin rahatlığını taşıyordum. 19 yaşında olmama rağmen hala onlar için çocuktum ben.

Bazı zamanlar arkadaş toplantılarımız olurdu ve ben katılamazdım. Çünkü gitmeme izin vermezlerdi. ‘’Aman kızım! Başına bir iş gelir.’’ ya da ‘’Öyle ortamlara girme sen. Bize ters!’’ cümleleriyle hevesim kursağımda kalırdı. Kafesinden uçup özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen bir kuştum ben. Bedenimin dışındaki parmaklıkları kaç kere yerinden sökmeye çalıştıysam her seferinde bu durum bir o kadar daha parmaklık eklettirmeme neden olurdu. En kötüsü de bu parmaklıkların sahibinin en yakınımda oluşuydu.

Babam.

Tek çocuktum ve hayatım boyunca bunun yükünü taşımıştım omuzlarımda. Sokak oyunu veya sokak arkadaşı nedir bilmezdim. Kitaplarım vardı benim. Her bir satırında içinde kaybolduğum, her bir sayfasında ip atladığım, top oynadığım kitaplarım. Her sene okulda en çok kitap okuyan öğrenci belgesini ben alırdım. Bazıları için gurur kaynağı olarak görülmemi sağlayan bu olay, benim için çaresizliğin en dip boyutuydu.

Dolayısıyla pek arkadaşım yoktu. Hatta bir kere ‘’insan düşmanı’’ sıfatıyla anılmıştı adım. İnsanların kafalarında kurduğu o kız değildim ben. Bunu fark eden tek bir arkadaşım olmuştu.

Ekin.

Şans eseri girmişti hayatıma ve bazı günler yaralarıma merhem olmuştu. Benim için Ekin, arkadaş kelimesinin sözlükteki anlamıydı. Hemen her günümüz birlikte geçerdi. Beraber olmadığımız günlerdeyse sevgilisi Yiğit’le buluşurdu. Çok tatlı bir çifttiler ve Yiğit, Ekin’i gerçekten seviyordu. Ekin, Yiğit’le buluştuktan sonra genelde bize gelirdi ve arkadaşımın gözlerindeki o mutluluk ışıltısını yakından görürdüm. Demek ki aşk bazılarına göre iyi bir şeydi.

Üniversite sınavını kazanmam kimseyi şaşırtmamış ve basit bir şekilde söyledikleri ‘’Tebrik ederim.’’ dilekleri hep yüreğimi acıtmıştı. Hangi şehirde okuyacağım tabii ki bana sorulmamıştı. Babam direk ‘’Burnumuzun dibinde üniversite varken başka şehre gerek yok.’’ diyerek konuyu kapatmıştı. Babamın sözünün üstüne söz söylemek adeta bir timsahlarla dolu nehirden karşı tarafa geçmek kadar zor ve imkansızdı. Annem ne zaman itiraz edecek olsa olay hep kavgayla biterdi ve hepimiz susar otururduk.

Psikolog olmak en büyük hayalimdi ve hayallerime kavuşuyordum. İlk defa kendimi, kendi istediğim bir şeyi yaparken görüyordum ve bu mükemmel hissettiriyordu. Psikolog olup kendi iş yerimi açacaktım ve hastalıklı ruhlar bulup iyileştirecektim.

Otobüs beklerken gelen bir siyah araba belki de sonum olmuştu. Ya da olacaktı. Fakat bir çift mavi göz buna engel olmuştu. Gözlerim kapalı bir şekilde getirildiğim ormanda, bir yardım eli beklerken ortaya çıkan bu yabancı beni bir katilin kirli ellerinden kurtarmıştı. Geleceğe dair içimde oluşan heyecan kırıntıları bir katilin boynuma dayadığı bıçakla yok olmuştu ama şimdi o heyecan kırıntıları tekrar gelmişti.

Ben Eflin.

Zamanla yıkıntıya dönüşecek olan bedenim, şu an bir yabancının arabasındaydı ve mantıklı tarafım cinayete kurban giderken gözlerim sadece bir çift mavi gözü bekliyordu.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin