Ayaklarım, soğuktan adeta donmaya yüz tutarken bu duygunun beni hiç mi hiç etkilemediği ortadaydı. Elimde olan ve sallandıra sallandıra tuttuğum ayakkabılarım, çoktan çöpe gitmek için hazırdı. Kaç saattir yürüyordum veya bu şehirde böyle yalın ayakla geziyordum bilmiyordum ama bildiğim tek şey bu hissin bedenimde yarattığı şeyin güzel olduğuydu. Arada sırada topuklu ayakkabı giyerdim ve dün elbise giydiğim için altına topuklu ayakkabı giymiştim. Ama bu durum şu an binlerce küfür etmeme neden oluyordu. Topuklu ayakkabıyı bundan sonra sadece özel günlerde giyeceğim için kendime bin türlü sözler verebilirdim şu an.
Deniz kenarına geldiğimde, ilerde tek tük balıkçının olduğunu gördüm. Saat muhtemelen yedi buçuk falandı ve güneş etkisini daha yeni yeni gösteriyordu. Ayaklarımı suya sokarak taşa oturduğumda, suyun soğukluğu bedenimin bir an kasılmasına neden olmuştu ama daha sonra ayaklarım suya alışmıştı ve su ılık bir hal almıştı.
Burnumla tüm oksijeni içime çektiğimde, ağzımı açarak yavaşça geri bıraktım. Tek olmanın verdiği huzuru doyasıya yaşayacaktım bugün. Eve dönünce ne olacak veya eve dönebilecek miyim sorularını şu an kafamdan silmeye çalışarak anın tadını çıkarmaya başladım.
Babamın bu kadar katı olmasını hiçbir şekilde anlayamıyordum. Kendimi bildim bileli hep siniri vücudunda bir kan misali taşıyordu. Nasıl bir insanın kana ihtiyacı varsa, sanki babamın da her an sinirli olmaya ihtiyacı vardı. Bu, çoğu zaman beni utandırsa da, onun öyle olmasına alışmıştım ben. Aslında pek alışmak denilemez. Vücudum bağışıklık kazanmıştı sadece.
Annem babamı nasıl sevmişti bilmiyordum ve bunu anneme bir kez açtığımda annem konuyu kapatarak değiştirmeye çalışmıştı. Aşk evliliği olması beni şu an kahkahalarla güldürebilirdi. Fakat mantık evliliği olması da bir o kadar komikti. Onların zamanında nerde mantık evliliği gibi bir düşünce üretmem pekte saçma olmazdı. ''Bizim zamanımızda şöyleydi, böyleydi.'' gibi cümleler kuran sonuçta onlardı.
Bu gibi durumlarda bir ablaya veya bir abiye ihtiyaç duymuştum hep. Ablam olsaydı ve dizine yatsaydım, beni bu dünyanın tüm kötülüğünden soyutlasaydı. Veya bir abim olsaydı ve babamın aksine bir erkeğin de sevebileceği duygusunu bana aşılasaydı.
Ne yazık ki bunlar şu an benim için hayalden öteye gidemiyordu ve hiçbir zaman da gidemeyecekti.
Benim kendi kanımdan olmasada bir kız kardeşim vardı. Ekin çoğu gece bizim evde kalırdı ve ona sarılır, tadamadığım kardeşlik duygularını tadardım. O geceler daha huzurla uyuduğumu sonradan fark etmiştim ve bu hislerimi içime gömmüştüm. Ekin'e söylersem o hisleri bir daha hissedemeyeceğimi düşünmüştüm hep ve bu hissiyatımın ne kadar saçma olduğunu bilsemde yine de engel olamamıştım kendime.
Düşüncelerimi beynimden kovup başımı suda salladığım ayaklarıma indirdiğimde, ayaklarımın yanında gördüğüm bir çift erkek ayağı çığlık atmama neden olmuştu.
''Burası halka açık bir yer sanıyordum.''
Başımı ayakların sahibine çevirdiğimde, okyanus mavilerinin gözlerime alayla bakması derin bir nefes almama neden olmuştu. Her yerden çıkmak zorunda mıydı?
''Ne işin var senin burada ya? Hem neden ses çıkarmıyorsun?''
Azad, bakışlarını yüzümden alıp gülerek denize baktığında, yanağında çıkan kocaman gamzeyle ilgilenmemeye çalıştım.
''Bak kızım, öncelikle tekrar söylüyorum burası halka açık, bu bir. Ve de gayet sesli geldim ama sen artık ne düşünüyorsan geldiğimi bile duymadın, bu da iki.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKINTI
Teen FictionKaranlık bir katilin tırnaklarını geçirdiği ve tuzağına düşürdüğü yeni kurbanı. Fakat hesaba katmadığı şeyler vardı. Bir yol... Elinde tuttuğu bıçağın soğukluğu kızın bedenine işlerken her şeyi gören bir çift mavi göz. Azad Ataman. İşi yarım kalan b...