13. Bölüm - ''VEDA''

782 43 17
                                    

En dibe batan, sonra tekrar yükseğe çıkan ve yine dibi hızlıca boylayan bir top. Hepimizin hayatı da böyle değil miydi? En dipteyken bir şeyler oluyordu ve yükseğe çıkıyorduk. Mesela bir insan, bir iş, bir aşk... Bize iyi gelen her ne ise, zirveye çıkıyorduk ve mutlu oluyorduk. Fakat bir anda her şey tepetaklak oluyordu ve tekrar o halimize geri dönüyorduk.

Azad'ın bana davranış şekli de böyleydi. Tam dipteyken geliyordu ve yakın davranışlarıyla, verdiği güvenle beni iyi hissettiriyordu. Ama bu o kadar kısa oluyordu ki, beni ait olduğum ilgi ve alaka seviyesine tekrar indiriyordu. Bazen yetişemediğim bu hız ve hal değişimi, sonum olacak gibi hissediyordum. Hem de her şeyi bitirecek bir son.

Şuan tam karşımda, oynamaktan yorulmuş ve terden sırılsıklam olmuş vücuduyla Azad bana bakıyordu. Gözlerinin içindeki güven parıltısını hissedebiliyordum ama bu parıltıdan gerçek anlamda çokta korkuyordum. O parıltı siyahla kaplanacak ve her yeri kapkara yapacak, biliyordum. Her zaman öyle olmuştu çünkü. Ne zaman ona bir adım atsam, bu adım benim felaketim oluyordu. Gözlerinin verdiği o okyanusta, boğulacak gibi oluyordum. Beni o derinlikten kurtaracak kişinin de Azad olduğunu bilmem, gerçekten o derinliğe bu sefer kendi isteğimle batmama neden oluyordu. Ölüm kaçınılmazsa kendi isteğinle ölüme ilerlemek, daha çekici geliyordu.

Dudakları yukarı doğru kıvrıldığında, bir an afallasam da bende ona bir gülüş bahşettim. Şuan bu salonda sadece ikimiz vardık sanki. Azad'ın bana sunduğu o huzur veren gülümsemenin keyfini çıkarmak istiyordum. Ben gülümseyince, dudakları iyice yukarıya doğru kıvrıldı ve dişlerini göstererek gülümsedi. Ah! Azad Ataman bana gerçek anlamda gülümsüyordu ha? Bir rüyanın en imkânsız boyutunu görüyordum galiba şuan. Beni kim, ne zaman uyandıracaktı?

''Çok dikkat çekiyorsunuz kızım. Hem ne o liseli âşıklar gibi bakışıp gülüşmeler?''

Ben kim mi uyandıracak demiştim az önce? Acaba bu cümleyi düşünürken Ekin faktörünü neden göz önünde bulundurmamıştım ki? Kız anında olayın odağına damlıyordu, kaçırmıyordu.

''Ne bakışıp gülüşmesi ya?'' dedim ve gözlerimi Azad'dan çekmek zorunda kaldım. ''Ben ona neden gülümseyeyim hem? O kim ki ben ona gülümseyeceğim ya!''

Çirkefleşen konuşmam, şuan umurumda bile değildi. Azad çokta uzağımızda olmadığı için bu konuşmaları duyduğunun farkındaydım. Kaçamak bakışlarım sayesinde, suratındaki arsız sırıtışı saniyelikte olsa görebilmiştim. Hala mı gülümsüyordu o?

''Tabii canım,'' dedi ve beni daha da sinir etmeye devam etti. ''Azad'ın pardon, Azad Hoca'nın gözü kaymıştır zaten. Hatta seğirmiştir, seğirmiş. Ben öyle gördüğümü sanmışım. Şuan zaten aslında bizi dinleyerek gülümsemiyor o, sadece kendi kendine gülümsüyor. Deli çünkü.''

Gözlerimi yine Azad'dan çekmek zorunda kaldığımda, gülümsemeyi de ihmal etmemiştim.

''Bana bak,'' dedim ve Ekin'in koluna bir çimdik attım. ''Ne saçmalıyorsun sen ya? Hem ne delisi? Delirecek birisi varsa o da valla benim kızım. Şu gülümsemeye, şu gözlere...''

''Biliyorum Eflin, biliyorum. Beni çok beğeniyorsun, bana bayılıyorsun hatta ve hatta benim için ölüyorsun. Ama yoklama almam lazım. Beğenme işini sonraya bırakalım istersen ha?''

Dibime giren ve nefesini hissettirerek konuşan bir Azad mı? Allah'ım sen beni neyle sınıyorsun? Tam ağzımı açmış gülerek cevap verecekken dediği şeylerin farkına varmaya başlamıştım. O resmen bana asılıyor mu demek istemişti yoksa ben mi öyle anlamıştım? Hah!

Asılan yüzüm ve çatılan kaşlarımla çabucak ayağa kalktım ve Azad'ın karşısına geçtim. Aynı şekilde o da doğruldu ve tam gözlerimin içine bakmaya başladı.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin