Annemin sıcak kolları...
Bir çocuk için belki de en güzel şey, annesinin sıcaklığını hissederek güvenle dolmasıydı. Annem, sıcacık ve koruyan kollarıyla bana sımsıkı sarılmış, saçıma öpücükler konduruyordu. Çoğu gece bunun hayaliyle uyuyan ben, şu an bu anın gerçek olmasına hayretler ediyordum. Aslında hayret etmem çok ilginç değil miydi? Sonuçta bir anne, yavrusuna şefkat gösteriyordu. Ama bu durum bizim için normal değildi işte.
Mustafa Soymen, kendisiyle birlikte annemi de uzaklaştırmıştı benden. Annem, o varken ne benimle düzgünce konuşuyor, ne de bana en ufak bir sevgi kırıntısı gösterebiliyordu. Neden mi? Çünkü Mustafa Bey'in katı kuralları vardı. Kesinlikle ama kesinlikle Eflin'e sevgi gösterilemezdi, o yabancıydı. Bazen evlatlık mıyım acaba diye düşünmüyor değildim. Bu kadar sevgisizlik, canımı acıtıyordu. Zaten baba şefkatiyle büyümemiştim, en azından anne şefkatini bana bağışlayamaz mıydı?
"Daha iyi misin?" diyen annemin sesiyle düşüncelerimden arındığımda, kollarımı daha çok anneme sardım.
"İyiyim annem. Merak etme."
Aslında değilim anne, hiç iyi değilim. Sonumun ve ölümümün nasıl olacağı soruları aklımdan hiç çıkmıyor, bir an olsun nefes aldırmıyor. Korkuyorum, hem de çok. Vücudumda korkuya yer vermeye başladım artık. Acaba ölümüm nasıl olacak? Çok acıyacak mı yoksa acısız mı olacak? Hiçbir şey bilmiyorum, anne. Sadece ölümümü bekliyorum.
"Bana ne olduğunu anlatmak ister misin? Biliyorsun ben seni her zaman dinlerim."
Dinlersin annem, dinlersin. O yüzden mi karakoldan sonra gelip yanıma bir soru bile sormadın? Babamdan korkuna yanıma bile adım atmamıştın be Aydan Sultan. Şimdi mi beni dinlersin?
"Anlatacak bir şey yok." dedim ve annemin kollarından hızlıca kurtuldum. Evet, anlatacak çok şeyim vardı ama anneme anlatacak hiçbir şeyim yoktu.
"Eflin böyle yapma. Kızım biliyorsun-"
"Neyi biliyorum anne?" dedim ve yataktan sinirlenerek kalktım. "Bana babam varken ne kadar uzak olduğunu mu? Yoksa yanıma bir kez gelip bana neler olduğunu sormayışını mı? Neyi biliyorum ben anne söylesene!"
Annem çaresiz ve suçlu gözleriyle bana bakmaya devam etti. Ağzını açtı ama ardından geri kapattı. "Bak!" dedim ve elimi kaldırarak dudaklarını işaret ettim. "Söyleyecek neyin var senin ha? Söyle anne, söyle! Kimim ben? Kimim ben ya? Bana neden bir yabancıymışım gibi davranıyorsunuz? Kızınızım ben sizin, kızınız! El değilim. Kendi kanınızdan, canınızdan olan evladınızım ben sizin. Bu mu sizde evladın karşılığı? Hiç sevgi göstermemek, bir kez olsun dinlememek, yerden yere vurmak mı?"
Sona doğru güçsüz çıkan sesim ve gözümden akan bir damla yaşla, yerimde daha fazla bir şey diyemeden kalakalmıştım. Yorulmuştum artık. Gerçekten yorulmuştum. Belki de o adamın bana yapacağı iğrenç sonu beklemeden, kendi sonumu yaratmalıydım. En azından daha temiz bir şekilde veda ederdim bu dünyaya. Daha az acısız ve daha beyaz.
Annem ayağa kalktı ve bana doğru adım atmaya başladı ama ardından birden durdu ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Bu kadardı işte. Annemin bana gösterebileceği şefkatin sonuna gelmiştik.
"Bunlar hep o adamın yüzünden oluyor. Nefret ediyorum o adamdan tamam mı, nefret!"
Kolum birden çekildiğinde, gördüğüm son şey annemin çaresiz bakışları olmuştu. Suratımda yankılanan koca ses, başımın hızla sağa çevrilmesine neden olurken dengemi sağlayamayıp yere düşmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKINTI
Novela JuvenilKaranlık bir katilin tırnaklarını geçirdiği ve tuzağına düşürdüğü yeni kurbanı. Fakat hesaba katmadığı şeyler vardı. Bir yol... Elinde tuttuğu bıçağın soğukluğu kızın bedenine işlerken her şeyi gören bir çift mavi göz. Azad Ataman. İşi yarım kalan b...