Zaman her şeyin ilacıdır derler. Nedense, benim yaralarımın iyileşmesine hiçbir zaman yardımcı olmamıştı. Her geçen gün acılarım daha da katlanmıştı. Katlanmış ve dayanılamayacak bir hal almıştı. Oysa mutluluk uzak, imkansız bir yerde değildi. Bir papatya bile mutlu edebilirdi insanı.
Beni de babamın bir sarılışı, dünyanın en mutlu insanı edebilirdi. Ama etmemişti işte. Bir kez olsun baba kokusunu burnuma çekip, yüreğime hapsedememiştim ben. Belki de bu yüzden boşluktaydım. O kokuyu bir kez alsam, canım her yandığında, bitmesine izin vermeden azar azar kullanırdım.
Azad'ta babam gibiydi. Karşılaştığımız ilk günden beri bana bir kez olsun iyi davranmamıştı. Her seferinde canımı acıtmıştı. Peki ben neden canımın acımasına izin veriyordum? Babamla yaşanmışlıklar vardı, o benim babamdı. Ama Azad hiçbir şeyim değildi ki. Neden yaralanmama izin verdiğimi aklım almıyordu.
''O Azad, bu Azad'mış demek.''
Ekin yatağımda inanamayan gözlerle bana bakarken, başımı salladım ve onayladım. Bahsettiğim o Azad, resmen Yiğit'in arkadaşı olan Azad'mış. Tabii ki bunu ben daha bugün öğreniyorum. Dolaylı yollardan birbirimize nasıl da yakınmışız oysa.
''Ben Azad'ı daha önce bir yada iki kez gördüm. Ama çok kısa sürelerdi, Yiğit anlatmıştı arkadaşı olduğunu. Öyle biliyordum. ''
Daha önce o spor salonuna gitmiştim. Tamam daimi müşterisi değildim ama, gitmiştim işte. Fakat Azad'ı bir kez olsun görmemiştim orda. Eğer bugün, orasının ona ait olduğunu bilseydim, gider miydim hiç?
''Ne düşünüyorsun Eflin?''
Adeta bir sis bulutunun içindeydim ve beynimin içindeki düşünceler beni yiyecekmiş gibiydi.
''Hiç.'' dedim ve yastığı arkama koyup yaslandım. ''Ne bileyim tuhaf geliyor bazı şeyler. Ben Azad'a ne yapmış olabilirim de, bana böyle davranabilir diye düşünüyorum.''
Ekin ellerini çenesinin altında kavuşturduğunda, bana bakmaya devam etti. Onun da gözlerinde benimki gibi yorgunluk vardı. Tüm gün benimle uğraşmıştı ve haliyle yorulmuştu.
''Azad sana bir tuhaf bakıyor Eflin. Beni bilirsin, insanları kolay anlarım. Azad'ın bakışları çözemediğim bir şekilde tuhaf.''
Öyle miydi gerçekten? Her seferinde o, okyanus mavisi gözleri net bir şekilde bana bakıyordu. Sinirlenince adeta bir buz mavisi oluyordu. Pek konuşmuyordu, konuşunca da kalp kırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Neydi bu çocuk? Bir vampir falan mı? Edward Cullen mesela? Ama o bile Bella'ya, o çekici kanına rağmen aşık olup, katlanmıştı. Katlanmıştı derken, kendine engel olup, sevdiği kadını yaşatmıştı. Sonu ise mükemmel bir aşk. Nasıl bağlantılar kuruyordum Allah aşkına?
''Hey! Sana diyorum Eflin. Sen Azad'a karşı bir şey mi hissediyorsun?''
''Ha?'' dedim ve Ekin'e salak bir şekilde baktım. Duyduğum şeyi, doğru duyduğuma inandıktan sonra yerimden hızlıca kalktım.
''Ne saçmalıyorsun Allah aşkına Ekin? Ben ve o zorba? Saçma saçma konuşma.''
Ekin kaşlarını kaldırmış bir şekilde beni dinlerken yastığı kucağına koydu ve güldü. ''Hıhı.'' dedi. ''Sen öyle diyorsan.''
''Öyle diyorum.'' dedim sert bir şekilde ve geri yerime oturdum. ''Hem boş ver sen onu da. Sence okul kapanmış mıdır?''
Ekin saatine baktı ve olumsuz anlamda başını salladı. ''Hayır bu saatte imkansız. Hem neden sordun ki?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIKINTI
Roman pour AdolescentsKaranlık bir katilin tırnaklarını geçirdiği ve tuzağına düşürdüğü yeni kurbanı. Fakat hesaba katmadığı şeyler vardı. Bir yol... Elinde tuttuğu bıçağın soğukluğu kızın bedenine işlerken her şeyi gören bir çift mavi göz. Azad Ataman. İşi yarım kalan b...