10. Bölüm - ''İLK NOT''

722 67 4
                                    

Hangi tonu olursa olsun, seviliyordu işte. Mavi; huzurdu, mutluluktu, kendini onda bulduğun tek renkti belki de. Yani en azından benim için öyleydi. Şu an geldiğim yer, zaten bunu en iyi şekilde anlatıyordu.

Denizde kendimi kaybetmeyi, sonra o hırçın dalgalarda tekrar kendimi bulmayı seviyordum. Derinliği ne kadarsa, o kadar unutuyordun içinde kopan fırtınaları. O derinlik, senin içindeki kıyametten, o içindeki en büyük yıkımlardan arınabileceğin bir mucizeydi. Sürekli akan su, içindekileri senden kilometrelerce uzağa, akıntıya bırakıyordu ve ardından içini tertemiz bir huzura bırakıyordu.

En basitinden, gökyüzünün rengiydi. Kuşların özgürce uçtuğu, o sonsuz dünyaydı. Benim dünyam.

Kendi içimde bir çocuktum ben. Hala masallara, kötü adamlara inanan, dışına soğuk ama içine sıcak bir kız çocuğu. Kötü adamlar hep vardı. Etrafta, en uzağında belki de en yakınında. Kim bilir belki de evinin içinde. Senin kötülüğünü isteyen, senden faydalanmak isteyen insan taneleri çoktu. Ama masallar öyle değildi, sonu hep mutlu biterdi. Masallara inanıyordum ama neden bu kadar mutlu bir sonu, kendi sonuma yakıştıramıyordum? Bu kadar mı imkânsızdı benim için mutluluk?

Saat çoktan on ikiyi geçmiş olmalıydı. Yaşadığım yerde, gece gezmeleri çok olduğundan, şu an kız başıma burada durmam yadırganmıyordu. Gerçi etrafta yadırgayacak kimse de yoktu ya, neyse. Yiğit'in evinden çıktıktan sonra kendimi direk buraya atmıştım. O evde kalamazdım, orda bana yer yoktu. Azad'ın olduğu bir ortam, nevrimi şaşırmama neden oluyordu.

Kendimi çok sorgulamıştım. Acaba doğru mu yaptım, yoksa abarttım mı? Ama sonra düşününce, en doğrusunu yaptığımı fark ettim. Azad'ın bu zamana kadar bana yaptığı muamelenin aynısını, bende ona yapmıştım. Aslında hiçbir zaman bir insanın üzerine, bu kadar sinirimi boşaltmamıştım. Ama birikmişti artık. Azad, benim sinir katsayımı çoktan aşmıştı. Ondan korktuğum için mi susmuştum bu zamana kadar? Asla. Sadece kendimin de bilmediği bir nedenden dolayı, bu adama karşı çıkamamıştım. Ama bugün başarmıştım. Bugün, Azad'ı onun bilmediği bir Eflin'le karşılaştırmıştım ve hiç olmadığım kadar huzurluydum.

Aslında yok yere Ekin'e patlamıştım. Şu an büyük bir ihtimalle, Yiğit'in omzunda ağlıyordu. Fakat Azad'ın bugün yaptığı davranışlar, son anlayış ve sabır kırıntılarımı yerle bir etmişti. İşte bunu sevmiyordum. Bir başkasına kızıp, en suçsuzda sinirimi patlatmakta neyin nesiydi?

Güçlü bir rüzgâr, eserek örgülü saçlarımdan çıkmış birkaç teli yüzüme dağıtınca, içimin titrediğini fark ettim. Artık kalkma vakti gelmişti ama eve gitmek istemiyordum. Eve gidince, bir de annemin sorularına maruz kalacaktım ki, bu şu an ihtiyacım olan en son şeydi.

Şu dünyadan bir an önce soyutlanamıyor muyduk? Gerçekten bu evren, beni artık taşımıyordu. Ya da ben evrenin yarattığı sorunlara karşı güçlü değildim, başa çıkamıyordum.

Elimi sağa, çantama attığımda kavrayarak ayağa kalkmak için yeltendim ama elime gelen şey çantanın derisi değildi de, bir kâğıt parçasıydı. Şaşkınlıkla sağıma dönerken kâğıdı ellerim titreyerek aldım ve vücuduma yayılan endişeyi düşünmemeye çalıştım.

Az önce korkmuyorum mu demiştim? Tamam, Azad'dan korkmuyordum ama şu an, şu kâğıt parçasından deliler gibi tırsıyordum. Hem bu ne ara buraya gelmişti, ben neden hiçbir şey hissetmemiştim?

Parmaklarımın arasındaki kâğıt, sert bir rüzgârla elimde kendiliğinden açılınca, gözlerime çarpan ilk şey değişik bir el yazısı ve ardında tehlike kokan, satırlar olmuştu.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin