9. Bölüm - ''GÖREV''

893 80 41
                                    

Zaman en fazla kaç saniye durabilirdi? Aslında duramazdı değil mi, teorik olarak böyle bir şeyin olması imkânsızdı. O hep işlerdi. Belirli bir düzen içerisinde, belirli kurallar dâhilinde, belki de dünyadaki en düzenli olarak işleyen şeydi.

Peki, neden şu an benim için sanki zaman durmuştu? Neden Azad'ın gözlerinin içine bakarken her şeyin durduğunu ve sadece ikimizin kaldığını hissediyordum?

Bir insan veya herhangi bir şey nasıl yarım kalırdı? Onu tamamlayacak, onu bütününe kavuşturacak şeyle değil miydi? Azad, tamamlanmaktan bahsediyordu. Ama bu söz, o ve benim için ne kadar da yapay duruyordu. Hiçbir şekilde bize ait olamayacakmış gibi iğreti geliyordu.

Maviler benden bir cevap beklercesine gözlerimin içine, ta en derinine bakıyordu. Kalakalmıştım. Ne hareket edebiliyordum ne de konuşabiliyordum. Her bir uzvumu yitirmiştim. Şu an, bu dünyadan soyutlanmıştım. Neden bu kadar çok şaşırmıştım ki?

Aslında mantıksız geliyordu. Hatta şu an kendime kızmaya bile başlamıştım. Azad Ataman, her zamanki gibi benimle dalga geçiyordu. Neyin heyecanı veya neyin şokunu yaşıyordum ki? O gelirdi, kalbimi kırardı ve tekrar giderdi. Hep böyle olacaktı ve büyük bir ihtimalle de böyle olmaya devam edecekti. Ne bekliyordum ki? Gelip bana iyi davranmasını, benimle bir arkadaş gibi konuşmasını veya benimle bir şeyler yapmasını mı? Kulağıma bile hoş gelmeyen bu şeyler, düşüncelerimde nasıl barınabiliyordu? Şu sıralar içimde, çok farklı şeylere ev sahipliği yapmaya başlamıştım. Ama bir an önce sert ev sahibi konumuma geri dönüp, içimde yaşattığım şeyleri öldürmeliydim. Tehlikeliydi ve her geçen gün daha da fazla tehlike kokmaya başlıyordu.

''Bırak kolumu!'' dedim ve Azad'ın elinden hızlı bir şekilde kurtuldum. Sert tutuşu her seferinde canımı acıtıyordu ve kolumda parmak izlerinin çıkmasına neden oluyordu. Bu bile ruhsal olmasa da, fiziksel açıdan canımı çok ama çok acıtan bir şeydi.

Kendime gelmeliydim. Ne yapıyordum ben? Bu adam bana ne zaman iyi davranmıştı da şimdi iyi davranacaktı? Böyle bir şeyi düşünmem bile benim için zaman kaybından başka bir şey değildi. Cidden aptaldım. Onun bana dokunmasına bile izin vermem, beni onun karşısında daha fazla düşürmekten başka bir işe yaramıyordu. Daha ne kadar yerle bir olacaktım ben, daha kaç kişi yakacaktı bu hiçe sayılan kalbimi?

Acizdim. Ve her zaman onun karşısında aciz olmuştum. Neden bir kez bile güçlü durup, ona asıl Eflin'i gösterememiştim ki? Ah, ne saçmalıyordum? Asıl Eflin aslında tam da buydu. Herkesin ezdiği, kalbinin görmezden gelindiği, duygularının bir kez bile önemli sayılmadığı o kızdım ben. İlk karşılaştığımızda, babamın karşısında, o spor salonunda, şu an... Hep küçümsenmiştim. Ekin bile bunca yıldır, bu denli görmemişti perişanlığımı. Her zaman güçlü olan ben, şimdi ne olmuştu da bir adamın karşısında savunmasız birine dönüşmüştüm? Cidden ama cidden bu aptallığıma anlam veremiyordum.

Salondan hızlı bir şekilde çıktım ve arkama bir kez bile bakmadan soyunma odasına yöneldim. Bir an önce soğuk suyun altına girmeliydim. Bende bir şok etkisi yaratacak, aklımı başıma getirecek şey belki de bir suydu. Bazen ufak bir ayrıntı olarak gördüğümüz şeyler, aslında bizim kendimizi bulmamızı sağlayabiliyordu. Kendime gelmem lazımdı. Bir an önce güçlü kız görünümüme geri dönüp, kendi yarattığım ütopyamda, kendi kurallarımla yaşamıma devam etmem gerekiyordu.

Kendimi cidden anlayamıyordum. Babamın karşısında bile o soğuk maskemi yüzümden bir saniye olsun çıkartmaz, daha da kendimle bütünleştirirdim. O beni saklayan en büyük yardımcımdı. Çoğu şeylerden, onun sayesinde saklanmıştım. Ve şimdi, yine o maskeme ihtiyacım vardı. Zaten bir kere çıkarmam bile hataydı.

YIKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin