18. Bölüm

4.6K 456 293
                                    

Buraya gelmeden önce işlerin böyle karşıracağını –karışan sadece aklımdı belki de-  bilemezdim. Aslında görünürde karışan pek bir şey yoktu.

Buraya gelmiştim, Chanyeol’le birlikte vakit geçirmiştim, sonra o Çin’e gitmişti, ben kendi hayatıma yönelmiştim ve o tekrardan geri gelmişti.

Buraya kadar her şey normaldi.

Akıl sınırlarımı zorlamadan, mantık çerçevesi içinde doğal karşılayabileceğim bir şeydi. Ancak yalnız dönmemesi, birlikte döndüğü kişinin okulda sevgili olduklarına dair dedikolarının olduğu Tao olması...

Bütün bunlar algılarımın oldukça dışında olan şeylerdi. Tahmin ve beklenti sınırlarımı aşan bir durumdu.

Hatta şu an aptal gibi birbiriyle şakalaşan ikiliye kahvaltı hazırlamam hepsinden daha da öte zihnimin sınırlarını zorlayan, oldukça rahatsız edici bir durumdu. Neden yine soğuk kanlılığımı koruyup -tekrar söylüyorum aslında abartılacak bir şey yoktu- bunu yapıyordum bilmiyordum.

“Seni çok özledim.” Karnıma dolanan eller ve ensemde hissettiğim öpücük duygularımın oluşturduğu o küçük çerçevenin oldukça dışındaydı.

“Ben de seni.” Diyebildim. Ruh halim gittikçe fenalaşırken Chanyeol’den başka sığınacak bir yer bulamamıştım, elimdeki kaşığı bırakıp arkamı dönerek ona sarılırken diyecek başka bir şey bulamamıştım.

“Kokunu özledim.” Demişti boynuma silik bir öpücük bırakırken. Onun kokusu olmadan uyuduğum geceleri düşünmemeye çalıştım. “Dudaklarını...” Dudaklarımı öperken aynı özlemle karşılık vermiştim. “Seni özledim.”

“Bana mesaj bile atmadın.”

“Röportajlar, fan ve basın toplantıları, antrenmanlar...”

“Bunca zaman seni sadece televizyondan izledim.” Acı dolu fısıltıma karşılık olarak ışıltılı gözleriyle yanaklarımı avuçlarının arasına aldı.

“Ekranda göründüğüm her an, her konuşma yapışımda, her top atışımda kamera bana her yöneldiğinde baktım... Sanki orada seni görecekmişim gibi, gözlerimdeki özlemi görecekmişsin gibi baktım.”

“Gördüm Chanyeol.” Ve kendime hakim olamayarak dudağına tekrardan bir öpücük bıraktım. “Bu sayede dayanabildim. Sen yokken bu sayede nefes alabildim. Kendi hayatıma odaklandım sen yokken... Ama her anımda aklımda sen vardın. Seni o kadar çok özledim ki buna nasıl dayandığımı bilmiyorum. Seni hayatıma, kendime, nasıl bu kadar çok, nasıl bu kadar çabuk dahil ettim onu bile bilmiyorum.”

“Ben biliyorum.” Alnıma kondurduğu o nazik öpücük için bile yüz yıl beklemeye razıydım. Yeter ki o hayatıma dahil olsun. “Çünkü sen de o hızla hayatıma dahil oldun. Birlikte, birbirimize, birbirimizin hayatına karıştık.” Dudağımı tekrar öptüğünü bile aklımdan tamamen çıkarmıştım, söyledikleri beni o kadar çok etkilemişti ki...

“Artık biz birbirimize aitiz.” Dudaklarına özlemle ve tutkuyla fısıldamıştım. Onu  o kadar çok özlemiştim ki şu an hiçbir şeyin önemi yoktu benim için... Ondan başka.

“Eğer Tao içeride olmasaydı...” Boğazından kopan ürpertici hırıltı eşliğinde büyük ellerini sertçe belime geçirip bedenimi kendi bedenine yapıştırmıştı. Yaşadığım şaşkınlıkla ufak bir inilti bıraktığımın farkında bile değildim. “Böyle anlamsız sözlerle özlememimizi gidermezdim.” Baştan çıkartıcı bakışları üzerindeyken kendimi ocağa bakma bahanesiyle geri çekilmiştim. Bu sözler kesinlikle benim için anlamsız değildi.

“T-Tao kim?” İçimdeki beklentiyi göstermemeye çalışarak tencereyi karıştırmaya devam ettim. “Gerçeği söylemesini istiyordum. Her ne kadar Chanyeol’ün anlatacağı şeylerle, gerçekte olan gerçeğin pek bir farkı yoktu. Arkadaşım diyecekti. Başka ne diyebilirdi ki?

Ball BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin