20. Bölüm

4.4K 472 188
                                    

“Luhan?” Chanyeol mutfağa girdiğinde titreyen bedenim yorgunlukla aşağı çekilmeye başlamıştı.

“Luhan?” Sanki bu durumdan sorumlu değilmiş gibi Tao’nun endişeli sesi kulaklarıma dolduğunda bağırmak istemiştim. Ona buradan gitmesini söylemek istiyordum. Ama nefes bile alamıyordum.

“İyi misin?” Düşmek için hazırda bekleyen vücuduma sarılan Chanyeol vakit kaybetmeden beni kucağına almış ve salona götürmüştü.

Küçük çocuk gibi koltukta dizlerimi gövdeme çekerek otururken Chanyeol yanımdaki yerini alıp kollarını küçülen bedenime dolamıştı. “Neyin var?” İlgili sesi beni rahatlatmaya yetmiyordu. Tao karşımızda bize bakarken rahatlayamıyordum. “Sabah bir şey mi oldu?” Bu sefer ki sorusu bana değil Tao’yaydı.

“Mutfaktan sesler geliyordu, Luhan’a günaydın demeye gitmiştim ama rengi çok soluktu sonra su içeceğini söyledi ve ardından şişe elinden kaydı. Gerisini biliyorsun zaten.”

Tao’nun hızlı ve endişe dolu açıklaması içimdeki huzursuzluğun büyümesine neden oluyordu. Bunu nasıl diyebilirdi?

Nasıl hiçbir şey olmamış gibi böyle kurtulabilirdi bu durumdan?

Chanyeol’ün elimden kayıp gitmesi korkusu ve kıskanma duygusu yine içimdeki o çocukluğumdam kalma kaybetme duygusunu tetiklerken Chanyeol yüzümü avuçlarının arasına almış iyi olup olmadığımı kontrol ediyor gibiydi.

“Başın mı döndü? Hastaneye gitmemizi ister misin? Hatta hadi kalk hemen gidelim.” Başımı olumsuz anlamda sallamakla yetinmiştim.

“Sen ona yiyecek bir şeyler hazırla en iyisi. Dün okuldan geldikten sonra bir şey yediğini hatırlamıyorum.” Her şey çok normalmiş gibi davranıyordu. Sanki bu durum gerçekten umrundaymış gibiydi.

“Sana kaç defa dikkat etmen gerektiğini söylemiştim.” Chanyeol söylenerek yanımdan kalkıp mutfağa ilerlerken onu durdurmakta geç kalmıştım.

“Chanyeol’e bir şey söylemeyeceksin herhalde değil mi?”

Tao eğilerek fısıldadıktan sonra salondan uzaklaşıp gittiğinde ona karşı kendimi savunamadığım için kendimden nefret ediyordum.

Ona benden, bizden uzak durmasını, Chanyeol’ün benim olduğunu söyleyememiştim.

“Böyle olmaz. Hastaneye gidelim.” Chanyeol kararsızlıktan tekrar mutfaktan çıkıp yanıma gelmişti. Evet, böyle olmayacaktı. Şu an ki ruh durumumla Tao’nun olduğu bir yerde duramazdım.

“D-dışarı çıkalım.” Demiştim, üzerindeki tshirte asılıp. “Hava almaya ihtiyacım var.” Ayağa kalkacak cesareti bulduğumda Tao’yla göz göze gelmiştim. Chanyeol’ün görmesini umursamayarak ona sinirli bakışlar atarken bulmuştum kendimi.

“O zaman...”

“Yalnız.” Chanyeol Tao’ya bir şey söylemek üzereydi ki onu bölmek zorunda kalmıştım. Beni bu hale getiren kişi Tao’yken bizimle gelmesini istemiyordum.

Chanyeol’ün ne düşündüğü ya da düşüneceği umrumda değildi. Montumu almak üzere odaya ilerlediğinde Tao ile yine yalnız kalmıştık ama bu sefer Chanyeol’ün duyabileceğini tahmin ederek bir şey söylemiyordu.

Gözlerindeki öfkeyi seçebiliyordum. Tehdit içeriyordu aynı zamanda. Chanyeol’e bir şey anlatmam için beni uyarıyordu adeta.

Anlatamazdım ki, istesem de anlatamazdiım. Ona bu durumu anlatmam küçük düşmeme neden olurdu. Ve belki de bana inanmazdı bile. Ya da abarttığımı düşünürdü.

Ball BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin