7. Bölüm

5.9K 562 128
                                    

“Bugün geç kalkmışsın.” Sabah odamdan çıkıp salonda gazete okuyan babamla karşılaştığımda bana ilk söylediği şey buydu.

“Bisikletimi artık kullanabiliyorum.” Hazırladığı kahvaltı masasına baktım. “Benim için erken kalkıp bunları hazırlamana gerek yoktu.” Yine de aç olduğum için tereddütsüz oturmuştum.

“Bisikletini tamir mi ettirdin?”

“E-evet.” Ona gerçeği söyleyip söylememek arasında kalmıştım. “C-Chanyeol tamir etmiş.”

“Chanyeol mü?” Çubuklarını bir kenara bırakıp bana şaşkınlıkla baktı. “Tenis şampiyonu Chanyeol? Park Chanyeol?”

“E-evet.” Birazdan azar işiteceğimi çoktan sezmiştim.

“Onun gibi birini nasıl ayak işlerinde kullanabilirsin?!” Babam şu an Chanyeol’e resmen fanlık yapıyordu ama hiçbir şey diyemiyordum.

“Ben istemedim. Haberim yoktu. Tamir etmiş öylesine.” Dediğime daha çok sinirlenmişçesine gözlerini büyütmüştü.

“Öylesine mi! Ne demek öylesine?” Derin bir nefes alıp beni azarlamasına devam etti. “Madem öyle onu bir gün akşam yemeğine çağır ve teşekkür et.” Ve ardından benim şaşkınlıktan hareket edemez hale geldiğimi görmezden gelerek yemeğine devam etti.

“B-baba. Chanyeol’ün ne işi var bizde?” Ama bana cevap vermemişti...

--

“Günaydın.” Bisikletimi duvara yaslarken arkamda duyduğum sesle kalp ritmlerimde belli bir artış olmuştu.

“Günaydın?” Uykumu almış ve kahvaltımı yapmış bir şekilde ona dönüp dinç bir gülümseme verdim. “Bir yere mi gidiyorsun?” Üzerinde her zaman giydiği spor kıyafetlerinin aksine kot ve gömlek vardı. Ve tamam, belki de onu böyle görmek en iyisiydi.

“Gitmiyorum.” Büyük bir gülümseme sundu bana. “Birlikte gidiyoruz.” Bileğimi kavrayıp beni az önce geldiğim yere tekrar götürerek yol boyunca sürüklemeye başladı.

“Beni nereye götürüyorsun? Patronum beni öldürür!”

“Senin için ondan izin aldım bile.” Kulüpten biraz olsun uzaklaştığımızda nihayet beni bırakmıştı.

“Ne? Neden? Nereye gidiyoruz ki?”

“Çok kaba bir ev sahibisin. Buradaki kaçıncı günüm ve sen hala bana kasabayı gezdirmeyi teklif dahi etmedin.” Haklıydı. Yani kaba olmam dışında haklıydı. Onunla normal bir şekilde konuşurken bile çekinirken nasıl olur da bunu teklif edebilirdim ki? Ayrıca...

“Burada öyle çok fazla gezilecek yer yok ki.” Bir diğer bahanemi bizzat yüzüne söylemiştim.

“En azından buraya ait herhangi bir yiyeceği ısmarlayabilirsin değil mi?” Orada öylece durup ona cevap vermeye devam edeceğimi fark ederek yine elimden sürüklemeye başlamıştı. Haklıydı, yoksa olduğum yerde durup düşünecektim. Bir şey ısmarlayacağım, yani para harcayacağım düşüncesiyle elimi tuttuğu için heyecanlanmayı sonraya bırakmıştım. Tanrım benim param yoktu ki!

Hızını kesmeden ve elimi bırakmadan yürümeye devam ederken onu nereye götürebileceğimi düşünüyordum. Bu yüzden önce onu kasabanın içinde dolaştırmaya karar vermiştim. Ara sokaklara girdiğimizde utanarak elimi geri çekmiştim. Komşularımıza bu şekilde görünmenin pek iyi bir şey olmadığını düşünüyordum. Sanki anlamış gibi yüzündeki gülümsemeyi bozmadan yolda ilerleyerek dikkatini çeken şeyleri inceliyordu. Farklı bir gözle bakınca kasabanın o kadar kötü durumda olmadığını fark ettim. Sakin ve ferah bir yerdi. Sürekli şehirde yaşayanların hayalini kurabileceği küçük bir yer.

Ball BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin