GÖREV

37 41 61
                                    

Hafızanın kayıtlı olduğu diski çözmüş ve koşarak bizim mekiğe dönmüştüm. Mekikler aynı olmasa da bu parçalar birbirlerine çok benziyorlardı. Belki çalıştırır umuduyla diskleri değiştirdim. Finlandiya'dan gelen görüntülü mesajı sonunda izleyebilecektik. Tabii sistem çalışırsa diye içimden geçirdim. Büyük kararsızlık sonucunda bunu Jaime'nin de izlemesi gerektiğine karar kıldım. Sisteme seslendim.

"Jaime'ye haber verir misin acilen buraya gelmeli."

Sistem anında beni cevaplarken mesajımın hemen gittiğine emindim.

"Jaime'ye haber verildi." Dediğinde Jaime içeriye koşarak girdi.

"Acil demişsin ne oluyor?" derken ellerini dizine yaslamış soluk alıp verirken bana bakıyordu.

"Mesaja ulaştım." Diyebildim sadece. Heyecanla yanıma geldi ve ekrana baktı. Video mesaj şeklinde duruyordu. Sistem başarıyla çalışıyordu.

"İzledin mi?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım.

"Seni bekledim. Hazır mısın?" dediğimde başıyla beni onayladı.

Ekrandan mesajın geldiği bölümü açtım ve ekrana gelen mesajın üzerine tıkladım. Görüntü tüm ekranı kaplarken ses duyulmaya başladı. Duyduklarımızla dehşete düşerken olanlara inanamıyorduk.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

2050 Yılında James Lupin

Arden ve Jaime'nin son raporundan sonra dakikalar geçmişti. Delikten çıkmadıkları gibi delikte uzun süre zaman geçirmişlerdi. İletişim kurmakta zorlanıyorduk. Mesajlarımıza cevap vermiyorlardı. Kısa sürmesi gereken yolculuk çok uzun geçerse olabilecekleri kestiremiyorduk. Herkes nefesini tutmuş bekliyordu. Konumu takip ederken konum gittikçe dalgalanmaya başladı. Sinyallerde kırılmalar oluyordu. Nerede olduklarını kestiremiyorduk. Başta bunu normal karşılasak da zaman geçtikçe tehlikeli gelmeye başlamıştı. Tüm Dünya canlı yayında bizden açıklama bekliyordu.

"Neler oluyor?" diye bağıran NASA görevlisine kaşlarımı çatarak baktım. Kimse anlamıyordu işte niye bağırırsın ki? Ortam zaten yeterince gergin her şey berbat olmaya başlıyordu. Korktuğum şey ise onları kaybetmekti. Ya ikisi de ölürse diye aklımdan geçen düşünceye küfrettim.

Endişelerim gittikçe artarken dalgalanmaların belli yerlerde toplanmaya başlandığını fark ettim. Acilen kurulla toplantı yapılması gerektiğini belirttim.

10 dakika içinde toplantıda sinyallerin toplandığı dört farklı merkezi işaretli olarak gösterdim.

"Bu dört farklı konumda toplanmış sinyallerle Mars'a gitmediklerini biliyoruz. Bu dört noktadan birinde olduklarını düşünüyoruz. Acilen elimizdeki roketlerle araştırmacı ekipler gönderilmesi gerektiğini öne atıyorum." diye sözlerimi bitirdiğimde kurulda fısıltılar başlamıştı.

NASA genel müdürü Mark Fields bu öneriye karşı çıkarak bu bilinmeyen ihtimaller için daha fazla insanı riske atmamamız gerektiğini ifade etti. Buna şiddetle karşı çıktım.

"Tüm Dünya medyasının gözü önünde bunu nasıl açıklayacağız? Bu ihtimalleri hepimiz varsayarak onları gönderdik. Bilinmeyen ihtimaller derken ne demek istiyorsunuz? Orada iki tane değerli astronotumuz bizden yardım bekliyor olabilir. Eğer bir şeyler yapmazsak insanların gözünde NASA çok kötü etkilenecek." Derken belki medyayı bahane ederek onları etkileyebilirdim. İkisini de çok seviyordum. Öldüklerini kabullenmek istemiyordum.

Sanki beni duymuyorlardı. İkisi için de deli gibi endişelenen bir tek ben vardım sanki. Delirmeme az kaldı diye düşünürken Mark konuştu.

HUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin