Jaime

109 57 215
                                    

Merkezdekilerin de dili tutulmuştu. Kimseden ses çıkmıyordu. Karşımızda gördüğümüz şey kocaman bembeyaz bir delikti. Ve ötesi görünmüyordu. Başarılı olabileceğini kesinlikle düşünmemiştim. Belli ki merkezdekiler de düşünmemişti. İlk tepki James'ten geldi. Konuşmamış alkışlamıştı. Ardından herkes alkışlamaya başlamıştı. Ses arttıkça ben de kendime geliyordum. Gülümsedim. Başarmıştık. İlk etap doğru şekilde gerçekleşmişti. Solucan deliği karşımızdaydı. Sesimi bulabildiğimde boğazımı temizledim.

"Jaime, oldu mu gerçekten?" diye saçma bir soru döküldü dudaklarımdan. Jaime bana döndü ve tek kaşını kaldırdı.

"Sence?" diyerek bana güldü. Adam dalga geçiyordu haklı olarak. Sesimi temizledim.

"Ben Astronot Jaime- ay pardon- Arden Rogers. " şaşkınlıktan adımı yanlış söyledim iyi mi? Merkezdekilerde gülüşme olunca utanıp sustum. Ardından konuşmaya devam ettim.

"Saat 10.15 deki raporumu sunuyorum. An itibariyle beyaz solucan deliği olması gerektiği gibi oluşmuştur. Beyaz parlak ve dönen bir yapıya sahip, büyüklüğü tahminimce uzay mekiğinin boyunun 3 katı şeklindedir. Astronot Jaime Morgan sorunsuz şekilde kodları girdiğinden emindir. Solucan deliğini kullanmak için merkezden onay bekliyoruz. Projenin ikinci kısmına geçmek için gerekli izinler veriliyor mu James?"

James söylediklerimi dinledikten sonra ağzı kulaklarında yanındakilerle fısıldaştı ve son cümleleri söyledi.

"Her şey hazır gibi görünüyor. Mars'ın koordinatları Astronot Morgan tarafından sisteme girildi. Mars'a gitmek üzere solucan deliğinden geçmenize izin veriliyor. Delikten geçtikten sonra 10 dakika içinde sizden haber bekliyoruz. Biz konumunuzu uydulardan ve yaydığınız dalgalardan tespit edebiliyoruz. Delikten çıktığınızda Mars'ın yörüngesinde olacaksınız. Mars'ın yüzeyine inmek için 1 saatiniz olacak. Yakıtı çok fazla kullanmamaya çalışın. Geri dönüş yolculuğunu unutmayın."

Uyarıları dinledikten sonra tam görüşmeyi sonlandırıyordum ki, konuşmaya devam etti.

"Size güveniyoruz çocuklar. Haberlerinizi tüm Dünya bekliyoruz. Kendinize dikkat edin." dedi. Görüşmeyi sonlandırdıktan sonra Jaime'ye baktım. Gülümseyerek ekrana bakıyordu.

"Korkuyor musun?" dedim. Kafasını bana çevirdi.

"Hayır." dedi gülerken. Ona kaşlarımı kaldırıp bakarken korkmamasına inanamıyordum.

"Sen?" dedi alaycı sesiyle. Gözlerine bakarken,

"Hayır, tabii ki." dedim. Ama bu kocaman bir yalandı. Çünkü deli gibi korkuyordum. Yok olmaktan, sonumun ne olacağını bilememekten korkuyordum.

"Elimi tut." dedim.

"Sana güç verecek. Üçe kadar sayıp düğmeye basacaksın." dedim. Kafasıyla beni onayladı. Sol elini bana uzatırken sağ elini ekrandaki düğmeye yaklaştırdı. Gözlerimi kapatırken sesini dinliyordum. Nefes alış verişim kalbimle paralel olarak hızlanırken onun sesine odaklanmaya çalışıyordum. Kalbimin sesi kulaklarımda atarken onun sesini duyamam diye korkuyordum. Gözümü sıkı sıkı kapalı tuttum. Açmaya korkuyordum. Daha doğrusu göreceklerimden korkuyordum.

1......2.....3 diye sayarken nefesimi tutup düğmeye basmasını bekledim. Aniden hızlanırken beyaz solucanın tam ortasına doğru ilerlemeye başladık. Ani hızla birlikte başım koltuğa çarpmıştı. Kollarım hızın etkisiyle havalanırken Jaime'nin elini daha sıkı tuttum. Saniyeler sonra solucan deliğinin ötesine geçecektik. Vücudumda bir terslik hissettim. Gözümü açıp bakmaya korkuyordum. Jaime'nin sesi çıkmıyordu. Ben korkudan titrerken başımın döndüğünü ve kulaklarımın uğuldadığını hissettim. Ardından gelen gürültü duyduğum tek şeydi. Nefes alamadığımı hissettim. Kollarımın uyuşmaya başladığını tüm bedenime yayılan ani bir hisle anladım. Bilincim yavaşça kapanırken son duyduğum Jaime'nin nefes alış verişleriydi.

HUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin