Lider

43 40 62
                                    

ARDEN

Gelen mesajı tekrar tekrar oynatıp duruyordum. Sanki başka bir tepki vermeyi bilmiyordum. Elli yıl geçmiş olması beni bozguna uğratmıştı. Şimdi ne yapmalıydık? Ne tepki vermeliydim? Aklımı kaçırmadığıma şükrediyordum.

Yere düşen bir şeyin sesiyle irkildim. Jaime yere çökmüş bir şekilde ekrana bakıyordu. Kısacık bir an göz göze geldik. Ağlamaya başladı. Omuzları sarsılırken ne yapacağımı bilemedim. Bu çocuk böyle değildi diye geçirdim içimden. Eskiden umursamaz şekilde takılıyordu. Son zamanlarda böyle değildi. Yanına yaklaşıp eğildim. Elimi omzuna koyarak ona güç vermek istedim. Ağlarken kesik kesik nefes alıyordu.

"Eşim ve çocuklarıma ne oldu? Yaşıyorlar mı? Elli yılımızı çaldılar. Görevi kabul ederken bundan bahsetmemişlerdi. Ben bu görevi nasıl kabul ettim Arden?"

Konuşurken kollarını sürekli sallıyor kendine vurup duruyordu. Ellerini başına defalarca kez vururken ellerimle uzanıp onu durdurmaya çalıştım. Bir çeşit kriz geçiriyor gibiydi. Onu sakinleştirmek için ne yapmalıyım diye düşünüp duruyordum ama aklıma bir şey gelmiyordu. Derin bir nefes aldım o sayıklamaya devam ederken aklıma müthiş bir fikir gelmişti. Jaime'yi tutup ayağa kaldırdım. Elleriyle kendine zarar vermek için mücadele ederken elimi kaldırıp sağ tarafından yüzüne tokat attım. Çıkan sesle birlikte etraf anında sessizliğe bürünürken şaşkınlıkla elime baktım. Bu kadar ses çıkaracağını tahmin etmemiştim. Tokadımla birlikte Jaime'in başı sola dönmüştü. Ağlamayı kesmiş öylece duruyordu.

Yavaşça başını bana doğru çevirirken korkuyla bir adım geriledim. Bana olan bakışları çok çok kötüydü. Bir adım daha geriye giderken elim tekrarda olan videoya değdi. Video anında kapanırken Jaime gözlerimin içine bakıyordu. Kapıya doğru kısa bir bakış atarken, Jaime tepkime gülümsedi.

"Korkuyor musun? Korksan iyi olur." Derken kollarını gevşetti. Şaşkınlıkla kollarına bakarken ayaklarıma beynimden gelen tek bir komut vardı. Kaç!

Kapıya doğru yavaşça ilerlerken bir adım attı. Arkama bakmadan koşmaya başlarken bu tepkisinin fazla olduğunu düşünüyordum. Alt tarafı bir tokattı değil mi, bu kadar abartmaya gerek yoktu. Koşarak uzaklaşırken arkama dönüp baktığımda kimseyi görmedim. Demek ki beni bilerek kaçırmıştı. Jaime iyice delirmişti. Kendine zarar vermesinden korkuyordum. Onun yerine kendimi koymaya çalıştığımda ona hak veriyordum aslında. Burada kısacık zaman geçmesine rağmen dünyada elli yıl geçmişti. Bunun nasıl olduğu hala belirsiz olsa da gerçekten elli yılımız gitmişti.

Ailesi onu öldü zannediyordu. Ailesi yok olmuştu belki de. Uzay zaman ilişkisini düşündüğümüzde elli yılın gerçekten çok fazla olduğunu düşündüm. Bunu ona söylemeliydim. Bu kadar zaman geçmesi normal değildi.

Adımlarımı geriye çevirirken tekrar Jaime'nin yanına doğru yürüdüm. Elli yıla takılı kalan biz, dünyanın uzaylı istilasına uğramasına ne demeliydik? Peki, ne olduğu bilinmeyen bir türle anlaşma yapılmasına ne denmeliydi? Neden Fince acaba? Burada da Fince kullanılıyor olması beni şüphelendirmiyor değil aslında. Acaba Bluishlerle bir ilgisi var mıydı bu saldırının? Ya onlar saldırmışsa dünyaya, ya biz fark etmemişsek?

Aklımda düşüncelerle Jaime'nin yanına geldiğimde onu yerde oturmuş, sırtını duvara dayanmış, gözleri kapalı halde buldum. Yanına eğilip koluna dokundum. Gözlerini açmadan konuştu.

"Ne var?"

Derin bir nefes alıp ona cevap verdim.

"Jaime, kendine gel. Ailen hakkında bir şey bilmiyoruz. Belki iyilerdir. Önemli olan bu değil mi?"

HUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin