Araplar her zaman Allah'ı mutlak yaratıcı, doğa olaylarını düzenleyen, her şeyin sahibi, güç ve kuvvet sahibi tek merci olarak kabul ederlerdi. Bu İslamiyetten önce de böyleydi. Onlar Allah'a ibadet eder, O'nu ta'zim eder, O'nun bazı kanunlarina uyar ve kendilerini O'nun kulu manasına gelen isimler ile isimlendirirlerdi. Fakat onların yanılgısı, dinlerinde sonradan çıkarılan şeylerin bozukluğundan kaynaklanıyordu. Gerek İslam tarihinde anlatılan, gerekse de cahiliye dönemi şiirlerinde dile getirilen bu durum, birazcık din tarihi bilgisi olanların kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçektir.
Araplar tapındıkları putların yaratan, rızıklandıran, doğa olaylarını düzenleyen, ölüme ve yaşama mâlik olan varlıklar olmadıklarını biliyorlardı. Onlar bu putlara yahut ilahlara kendilerini Allah'a yakınlaştıran şefaatçiler olduklarına inandıkları için ibadetlerini sunuyorlardı. Bu ibadetlerin içeriğine ilerleyen konularda işaret edeceğiz.
LAT
Lat, hacılara sevik çorbası ikram eden salih bir zattı. Öldükten sonra, bütün putperestlerin yapmış olduğu gibi Mekkeli müşrikler de onun türbesinin üzerine bir taş dikmiş ve kabri bir berekethaneye çevirilmislerdi. Etimolojisi hakkında farklı tanımlar yapılan Lat, bütün tanımların sonunda şu şekilde tasvir edilir; "Lat İslam'dan önceki cahiliye toplumunun Allah ile arasında aracı kıldığı putlardan bir tanesiydi." Tıpkı menat, uzza, Hübel ve baal putları gibi. Bu gerçeği, İslam öncesi şairlerin şiirlerinde, yine İslâm öncesi Mekke ve çevresindeki şehirlerde yaşayan insanların söylem ve hayatlarında, İslam'dan sonra müslüman olan ve eskiden bu putlara tapınan insanların sözlerinde ve Kuran'da açıkça görmekteyiz.
Örnek verecek olursak; Müşrikler hac yapan, kabeyi tavaf eden, Allah'a ortak koşulan putlar Allah'a ulaştırsın diye putlara kurbanlar adayan, bozuk şekillerde olsa da namaz kılan, ibadet eden insanlardı.
Yine İslamiyetten önceki Arap Yarımadasında yaşayan Hanifler, söylediklerimizi onaylayacak diğer kanitlardır. Hanifler, hiç bir puta tapmayan, Sadece Allah'a ibadet eden nadir insanlardı. Onlar, İsmail aleyhisselamın dinine tabi kimselerdi.
Müşrikler hac esnasında telbiye yaparlardı. Bu telbiye şu an yaptığımız telbiyemizden birazcık farklı olarak şöyledir; "Lebbeyk Allahümme lebbeyk!, lebbeyke lâ şerîke lek. İlle şerikün hüve lek. Temlikühû vemâ melek." Manası da şudur: 'Buyur Allahım buyur. Emrindeyim buyur. Senin hiçbir ortağın yoktur. Ancak bir tane vardır ve o sana aittir. Ona da onun sahip olduğu her şeye de sen sahipsin." ibni Abbâs'dan rivayet edilir; " Müşrikler «Tekrar icabet sana. Senin şerikin yoktur.» derlerdi. Resûlullah (Sav) de : «Yazık size, «Yeter yeter.» buyurur, bunun üzerine müşrikler: «Yalnız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen, ona ve onun mâlik olduğu her şey'e mâliksin.» derlerdi. Onlar, bunu Kabe'yi tavaf ederken söylerlerdi. Müslim, Hac, 22
Yine Kuran'da bu husustan şöyle bahsedilir; " Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. O halde nasıl çevrilip döndürülüyorlar?Andolsun ki onlara: «Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. De ki: hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu düşünmezler.( Ankebut 61 ve 64)
İşte bunlar, Cahiliye müşriklerinin Allah inancının olduğunu ortaya koyan delillerdir. Bu deliller daha çoktur fakat zikredilmesi gereken yer burası değildir.
Arap mitolojisinde de insanlar asıl yaratıcıyı bırakıp, O'nun salih kulları olduğuna inanılan kişilere ibadet ediyorlardı. Tıpkı hint mitolojisindeki gibi, onları Allah ile aralarına şefaatçi edinip, Allah'a sunulması gereken ibadetlere şirk bulaştıryorlardı. Bu inanç şekli tarihte her zaman varlığını korumuştur. Günümüzde de müşrikler, Allah'ı bırakıp bir takım ölmüş yahut yaşayan insanları Allah ile aralarında aracı kabul ederler. Onlara göre insan günahkârdır ve günahlarının affedilmesinin en kolay yolu, Allah'ın sevdiği kullara müracaat edip onlardan yardım talep etmektir. Oysa bu inanç Kuran'da bizzat yasaklanmış, son Nebi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu inançla savaşmak için gönderilmiştir.
Uzza, menat, Hübel, yeuk, yeğus, ved, suva ve baal putları hakkında da benzer şeyler anlatılır. Konunun uzamaması için bu bilgiler ile yetiniyoruz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALLAH'IN VARLIĞININ İSPATI
Non-FictionBir bedeviye denildi ki; "Rabbini ne ile tanırsın? Dedi ki; "Yoldaki bir iz yolculuğa, gübre deveye delalet ederken, içinde burçlar bulunan gökyüzü, yolları, vadileri olan yeryüzü ve dalgalı denizler, her şeyi işiten ve her şeyi gören Allah'ın varlı...