Evrenin nasıl meydana geldiği insanlar tarafından en çok merak edilen, bilim insanları tarafından hakkında en fazla araştırma yapılan hususlardan bir tanesi olmuştur. Bu yüzden tarihte evrenin meydana gelişi ile ilgili bir çok teori ortaya atılmış ve bilimin gelişmesi ile bu teoriler hak ettikleri yer olan hurafeler kitabındaki yerlerini almıştır. Şu an üzerinde ittifak edilen ve geniş ölçüde kabul gören teori Big bang, yani büyük patlama teorisidir. Big bang yaklaşık 13,7 milyar yıl önce evrenin yoğun bir noktadan meydana geldiğini kabul eden kozmolojik bir modeldir.
İlk olarak 1920'li yıllarda Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedman ile Belçika'lı fizikçi papaz Georges Lemaitre tarafından ortaya atılmıştır. Evrenin bir başlangıcının olduğunu varsayan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendmiş ve bilim adamları tarafından büyük ölçüde kabul görmüştür.
Big bang teorisine göre evren genişlemeden önce ilk halindeyken aşırı yoğun ve sıcak bir noktada gökler ve yer birbiri ile bitişik bir haldeydi. Alem tek bir parçaydı ve büyük bir patlama sonucu şu anki şeklini aldı.
Büyük patlama teorisini destekleyen bazı gözlemler şunlardır;
* 1929 yılında Edwin Powel Hubble galaksiler arasındaki mesafenin sürekli olarak arttığını gözlemledi. Bu ise galaksilerin daha önce birbirlerine daha yakın olduğu anlamına gelmektedir.
* 1964 yılında Wilson ve panzeis kozmik arka plan ışımasını keşfetti. Bu, evrenin başlangıcında, sıcak ve yoğun olduğu zaman yayılan radyasyona benzer bir kalıntıdır. Kozmik arka plan radyasyonu evrenin her yerinde gözlemlenebilir.
* Evrenin bileşimi büyük patlama teorisi ile tutarlıdır. Şimdiye kadar, bu teori neden evrendeki ilkel elementleri gözlemleyebildiğimizi kanıtlayan tek teoridir.Kısaca şöyle değerlendirilebilir; Bütün galaksilerin birbirlerinden hızla uzaklaşmaları, onların yaklaşık olarak 13,7 milyar yıl önce tek bir noktada birbirleri ile bitişik halde olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah Enbiya suresi 30. ayette şöyle buyurmaktadır; "
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ
O kâfirler görmüyorlar mı ki, gökler ve yer bitişikti biz onları patlattık! Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?"O kâfirler görmüyorlar mı ki..?" kavli, ayette bahsedilen göklerin ve yerin birbirinden patlatılarak ayrılmasından daha büyük bir mucizeye işaret eder. Çünkü burada "görmüyorlar mı?" sorusunun muhatabı o dönemde yaşayan inkârcılar değildi. Onların bu bilimsel bulgudan haberdar olmaları imkânsızdı. Aksine Allah subhanehu ve Teâlâ bu hitap ile günümüz İnkârcılarına seslenmektedir. Onlarca mucizeye şahit oldukları halde iman etmeyen, apaçık ayetleri görmezden gelip inkârlarında direten kâfirlere hitap etmektedir.
Ayette geçen "رَتْقًا" "ratkan" kelimesi Arapçada birbiriyle iç içe, birleşik anlamlarına gelir. Buna göre mana şöyledir; "Gökler ve yer iç içe yani birleşikti." فَفَتَقْنَاهُمَاۜ kelimesi ise onları ayırdık, parçaladık ya da daha güncel bir ifadeyle "patlattık" anlamına gelmektedir.
İnkârcıların " Bilim bir alanda keşif yapmayana kadar habersiz olduğunuz ayetleri, bilim o keşfi yaptıktan sonra değiştirip uyarlıyorsunuz!" sözlerine cevap olarak eski âlimlerin ayet hakkındaki yorumlarını şöylece sıralayabiliriz;
* Abdullah b. Abbas şöyle demistir; "Bu ifadeden maksat, gökle yer birbirlerine yapışık idiler Allah bunları birbirlerinden hava ile ayırdı."
*Mücahid ve Süddî ise demişlerdir ki: "Bu ifade: "Gökler ve yer birer tek kütle halindeyken Allah bunların her birini yedi parçaya ayırmıştır." demektir. Bu iki görüşü İmam Taberi tefsirinde zikretmiştir.
* İmam Taberi, İbni Kesir, İbni Teymiyye, İmam Kurtubi ve daha bir çok İslam âlimi ve müfessirler ayeti bu şekilde tefsir ederler. Daha doğrusu onlar yorumlamak yerine, ilk müfessirlerin görüşlerini ayetin altında zikrederler. Bu da, ayetin genel lafzına hiç bir tezatlık teşkil etmez.Bahsettiğimiz âlimlerin bin yıl önce yaşamış olduğu unutulmamalıdır. Kendi zamanlarında en gelişmiş teknolojinin savaşlarda kullanılan ok olduğu bu alimler, bundan 1000 sene önce gözleme dayalı olmadığı halde evrenin yaratılışı ile ilgili günümüz bilim adamlarının söylediklerine benzer sözler söylüyorlardı. Fakat onlar Allah'ın onlara vermiş olduğu imkân ve bilginin yetersizliğini bildikleri için kafalarına göre tefsirler yapmıyorlardı. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır; " Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.( Ali İmran 7) İslâm âlimleri ayetlerin lafzını olduğu gibi aktarıp, ona yakın ifadeler ile söz söyledikten sonra haddi aşmadan diğer ayetlere geçerlerdi. Çünkü kendilerine verilen ilim o kadar konuşmayı gerektiriyordu.
Şimdi, Müslümanlar hiç bir zaman bu bilimsel bulguların kendileri tarafından ortaya atıldığını iddia etmemişlerdir. Fakat yüce Allah'ın kitabı olan Kuran'da bundan bahsedildiğini söylemişlerdir. Hâl böyle iken "Bilim bulmayana kadar, siz ayetlerden haberdar değilsiniz." demek akıl sahibi birisinin söyleyeceği söz değildir.
İnsaf ile düşünmek gerekirse, Kuran'da bundan 14 asır önce kendisinden bahsedilen bir bilimsel gerçeğin, ancak 19. Yüzyıl teknolojisi ile gözlemlenebilmesi, Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğunun mutlak delilidir. Bunun Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem tarafından uydurulması yahut onun tarafından tahmin edilmesi imkân dahilinde değildir. İnsanların suyu kırbalarda muhafaza ettiği, bir yerden diğerine gitmek için aylarca deve sırtında ömür tükettiği, ay, güneş ve diğer gezegenleri İlahlar zannettiği, diğerlerinden parlak bir yıldız görünce onları bırakıp parlak olanına ibadet ettiği bir dönemde, bu günün bilimine yön veren sözler söylemesi Kur'an'ın Allah kelamı olduğunu, Allah'ın ise tek ve Hak İlah olduğunun delillerindendir.
Eğer Kuran'ın sadece bu ayeti bilimle örtüşseydi, diğer ayetlerde bilimsel gerçeklerden bahsetmeseydi, İnkârcıların iddiaları haklılık payı içerebilirdi. Fakat onlarca bilimsel bulgu Kur'an tarafından tam 1400 yıl öncesinden bizlere haber verilmiştir. Her geçen gün bu keşiflerin sayısı artmaktadır. O halde şu sözü söyleyebiliriz; "Zaman yaşlandıkça Kur'an gençleşmektedir!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALLAH'IN VARLIĞININ İSPATI
Non-FictionBir bedeviye denildi ki; "Rabbini ne ile tanırsın? Dedi ki; "Yoldaki bir iz yolculuğa, gübre deveye delalet ederken, içinde burçlar bulunan gökyüzü, yolları, vadileri olan yeryüzü ve dalgalı denizler, her şeyi işiten ve her şeyi gören Allah'ın varlı...