on yedi

5.9K 514 1.4K
                                    





*
pazartesi
12.17
mecnun
buğra

mecnun, iyi hissetmiyordu.

dakikalardır içine şeker bile katmadığı karton bardaktaki çayı yavaş yavaş karıştırıyor, masadaki sohbeti dinlemek bir yana, yanında kim var kim yok onu bile bilmiyordu. zihnen yaşadığı yorgunluk öylesine ağırdı ki kahvaltı bile yapmadan iki tane ağrı kesiciyi çoktan içmiş, şakakları ovuşturmaktan neredeyse kızarmıştı. tahta çubuk parmak uçlarında öylece soğumuş çayı karıştırırken mecnun, diğer ağrı kesici için kahvaltı yapması gerektiğini biliyor ancak kendinde bu gücü bulamıyordu.

yanında oturan burçak, elini mecnun'un elinin üzerine koyarken ona bakmamış ve konuşmaya devam etmişti. "...ya abi zaten belliydi böyle soracağı," sınav bile aklından çıkmıştı, nasıl geçtiğini kendisi de bilmiyordu. burçak'ın gözleri mecnun'a döndüğünde dalgınlıkla mecnun'un elini çekti. "...karıştırmasana, dikkatim dağılıyor." dedi anlayışlı bir şekilde gülerek. o sırada herkes mecnun'un sessizliğini sınavının kötü geçmesine bağladığı için kimse sorgulamıyordu. yine de bu da bir etkendi, mecnun bunu fazla düşünmedi.

tahta çubuğu çayın içine geri bırakıp sırtını geriye yasladığında burçak da elini çekmişti. sakince koltuğun arka kısmına başını yasladı ve gözlerini kapattı. eve gitmek istemiyordu, okulda kalmak istemiyordu, şurada durmak da şuradan gitmek de istemiyordu. mecnun yalnızca bir an, hiç doğmamış olmayı diledi. belki o zaman ne yapacağını düşünmek zorunda kalmazdı.

gözleri sıkıntıyla kantinin içinde dolaşmaya başladı. aradığı biri yoktu, önceden kantinde buğra'ya denk gelmek için ne zaman çıkacağını ona mesaj atan mecnun'un o gün kantinde görmek istediği biri yoktu. yalnızca, karşı karşıya gelme ihtimallerine karşı öylesine kantine bakıyordu. zaten görse de mecnun'un, onunla konuşacak gururu yoktu.

soğumuş çayını parmaklarının arasına alıp tahta çubuğu masaya bıraktı. "...vizem iyiydi ya benim," çay gerçekten soğumuştu. "....kalmam herhalde. ömer, peçete verir misin?"

ömer, berhan'a peçete vermek için mecnun'un önünden peçeteliğe uzandığında mecnun'a bakmıştı. peçeteyi ona verdikten sonra dikkatini tamamen mecnun'a verip "takma abi kafana bu kadar," dedi. "...o kadar düşünme ortalamayı, zaten bölümün yüzde sekseni kalmıştır dersten."

mecnun ömer'in kendisiyle konuştuğunu ancak ona baktığında anlamıştı. gülümseyerek "haklısın kanka." dedi. uzatmak istemiyordu.

son bir kez ona destek olmak için mecnun'un omuzunu sıvazlayan ömer'in tekrar önüne dönmesi çok sürmemişti. zaten herkes çok geçmeden muhabbete devam etmişti. normalde mecnun fazlasıyla konuşkan olmasına rağmen o gün susması masadakilerin de dikkatini çekmişti ancak kimse bunu takmadı, zaten sınavı iyi geçen kimse yoktu. demek ki mecnun için dersler biraz fazla önemliydi, yarına da zaten mutsuzluğu geçerdi.

çay soğuk olduğu için kolaylıkla bitmişti. mecnun masaya koyduğu boş bardağa tahta çubuğu yerleştirip bardakla uğraşmaya başladı. sıkıntılı zamanlarında eli hiç boş durmazdı, mutlaka bir şeyle uğraşır kendi dikkatini dağıtırdı ve bu, elinde olan bir şey değildi. o sırada yanında oturan burçak ise mecnun'un şanssızlığıydı. tekrar elini mecnun'un eline atıp parmaklarını bardaktan ayırdığında mecnun oflayarak sırtını geriye yasladı. istediği gibi bir şeylerle de uğraşamıyordu ve sinir olmuştu. burçak bardağı ondan uzak bir yere bırakıp konuşmaya devam ettiğinde mecnun da elini masadan ayırıp geriye yaslanmıştı.

gözleri kantinde dolaşmaya devam etti. gidip konuşmak istese buğra ne derdi? ne yapacaklarını, ne olacağını bilmiyordu ki mecnun. zaten kantinde buğra var mı yok mu ondan da emin değildi. konuşmak da istemiyordu, sadece içi rahat değildi. yalnızca, buğra'nın da en az onun kadar yorgun olduğunu görmek istiyordu. mecnun, hiç olmadığı kadar yalnız hissediyordu.

rideauHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin