yirmi altı

5.7K 512 1.1K
                                        






*
pazartesi
20.07
mecnun
buğra




çantasını omuzunda düzeltip sokağın köşesinden döndüğünde gözleri yorgunluktan kapanmak üzereydi. dün oldukça geç uyumasının üstüne bir de sabahtan beri dinlenmek için fırsat bulamamıştı. okulda yapması gereken çok iş çıkmıştı ve oturmaya bile vakti olmamıştı, dolayısıyla mecnun için bugün eve gitmek termodinamiği aa ile geçmekten bile daha huzur vericiydi.

sonunda kapının önüne geldiğinde eli bitkince yukarı çıktı ve zile bastı, anahtarı çantasında bulacak hâli yoktu. birkaç saniye içinde kapı tiz bir alarm sesiyle açıldığında ise mecnun kapıyı iterek içeri girmişti.

evin kapısına geldiğinde sinirle derin bir nefes verdi. dış kapıyı açıyorlar da bunu neden açmıyorlar ki? kapıda yirmi saat beklemek zorunda mıydı sanki? bıkkınca kapıyı yeniden çaldığında yorgun ve sıkkındı. bir an önce yatağına uzanıp boş boş telefona bakmak istiyordu.

en sonunda kapı yaklaşık bir dakika sonra açıldığında tam sinirli sinirli bir şeyler söylenmek üzereydi ki kendini tuttu. boşa tartışma çıkarmak istemedi, yorgundu ve uğraşası yoktu. zaten annesi babasıyla ettiği muhabbeti bırakıp ona hoş geldin demekte de gecikmişti.

annesinin arkasından bir şeyler dediğini duydu ancak bunu duymadı, başı ağrıyordu ve dinlemek istememişti. zaten muhtemelen yemek var, kendine bir tabak kat, dolapta kola var gibi şeyler söylemişti. koridorda sakince odasına ilerlerken annesinin bunu görmeyeceğini bildiği hâlde gözlerini kapayarak onu onayladı. belki bir ara yemek yerdi.

odasına geldiğinde hiç olmadığı kadar rahatlamıştı. parmakları kapı kolunu tutup kapıyı açarken yorgunluğu bir an olsun azalmıştı ancak gözleri yatağının üzerindeki dağınıklığa baktığında kaşlarını çatmıştı. dağınıklığın, dağınıklık değil de gerçek bir insan bedeni olduğunu anladığında o kadar sıkıntılı bir şekilde nefes vermişti ki buğra, mecnun'un yatağında sakince bacaklarını kendine çekip ona bakmıştı.

gözlerini sıkıca yumup kapıyı açtığı gibi geri kapattığında artık sinirleri hat safhaya yükselmişti. gidip annesine bunu neden eve aldınız diye kızmak istiyor ancak içindeki yumuşak taraf onu bundan alıkoyuyordu. birkaç saniye kapalı kapının ardından sakin kalmaya çalıştı. olay çıkartacak bir şey yoktu, gidecek yüzü vardır herhalde? sakinleşmek için nefes egzersizleri yapmaya başladı.

onu odasından kovmak için kapıyı geri açtığında buğra hâlâ bacaklarını kendine çekmiş, sırtını yatak başlığına yaslamış öylece ona bakıyordu. mecnun o an rüyada olmak istedi, o zaman buğra'yı evden kovmak daha az uğraştırıcı olurdu.

kapıyı tamamen açıp içeri girdi. sanki o yokmuş, birazdan zaten gidecekmiş gibi çantasını sandalyenin üzerine bırakıp dolabına gitti. kapağı açıp içinden giyeceği şeyleri çıkartırken buğra hâlâ yatağında oturuyordu. birkaç dakika giyeceği şeylerle uğraştı, deodorantını çıkardı, yüz temizleme jelini aldı, sanki o yokmuş gibi duşa gidecekken buğra'nın hâlâ gitmediğini idrak edip sinirli bir şekilde ona döndü. "ya," dedi sakin tutmaya çalıştığı bir sesle. "...ne zaman siktirip gideceksin?"

buğra, dediğini anlamamış gibi yanağını kendine çektiği dizine yaslayıp boş bakışlarla mecnun'u izlerken "hoş geldin." diye cevapladı sorduğu soruyu.

elindeki çamaşırlara sarılıp gülerek sandalyeye yaslandı. "gerçekten," dedi gülüşünün arasından. "...sabrımı sınıyorsun."

dizlerine sarılıp hâlâ aynı yüzle mecnun'u izlerken "yorgun görünüyorsun." dedi.

"odamdan çık."

rideauHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin