*
perşembe10.02
mecnun
buğra
buğra, iki parmağı arasına sıkıştırdığı sigarasını uykulu bir şekilde dudaklarına götürürken çevresinde konuşulanları dinliyordu. "...hafta sonu gidiyorum ben..." çenesinin altına koyduğu eli ve dalgın gözleriyle konuşanlara tek tek odaklanmaya çalışsa da bunu başaramıyordu.
sakince çantasını yerden alıp ayağa kalktığında nereye gittiğini soran arkadaşlarına öylesine bir yanıt verip kapıya doğru ilerlemişti. sönmüş sigarasını köşedeki çöp kutusuna bırakıp kütüphaneye doğru ilerlerken amacı sadece yarınki sınavına odaklanabilmekti. doğrusu, biraz daha böyle devam ederse sınıf tekrarı yapmak zorunda kalacaktı ve buğra bunu biraz bile istemiyordu.
kantinden henüz uzaklaşmadan kantin duvarının orada, kendisini izleyen mecnun'u görmesiyle adımları yavaşladı. dün geceki konuşma yaşanmamış olsa mecnun'un onu beklemediğini düşünürdü ancak mecnun'u biraz bile olsun tanıyorsa, o kadar şey söyledikten sonra bile buğra ile bu konuyu yüz yüze konuşurdu. yanına yaklaşınca adımlarını durdurdu ve boş gözlerle onu izledi. mecnun ise sakince sırtını duvardan ayırmış ve "arkadaşlarının yanından ayrılmanı bekliyordum." demişti.
kısık bir sesle "gerek yoktu," dedi buğra. "...direkt gelebilirdin." mecnun'la karşı karşıya geçip konuşmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki buğra, gergin bir şekilde çantasının kolunu sıkmaktan kendisini alamamıştı.
"arkadaşlarının yanındayken seninle konuşmak hakkında travmalarım var." derken ona bakmıyordu.
buğra yorgunlukla gözlerini başka yöne çevirdi. "bu konuda ne kadar suçlu hissettiğimi anlayabilmeni çok isterdim." derken sesi sitem eder gibi değildi.
"suçlu hissetmen gereken tek konunun hâlâ bu mu olduğunu düşünüyorsun peki?" derken gözleri ona bakıyordu.
"mecnun," dediğinde küçük bir adımla ona yaklaşmış olsa da onu rahatsız etme ihtimaline karşın mesafeyi yine açık tutmuştu. "...beni bir şeylere ikna etmek için mi buradasın, yoksa amacın sadece suçlu hissettirmek mi?"
"dün," derken eli ensesine gitti. "...seni dinlemedim. yani, dinleyebilecek kadar sakin değildim." dediğinde başını kaldırmış ve gözlerini kapatmıştı. "eğer tüm bu yaptıkların hakkında bir açıklaman varsa, tam şu an anlatman için buradayım ve anlatmazsan, bir daha karşına çıkmayacağım."
sıkıntıyla başını yana çevirdiğinde diliyle kuru dudaklarını ıslatmıştı. "haplar konusunda mı?"
"sadece hap alıp almadığından bile emin değilim."
"anlattığımda ne değişecek?" derken gözleri ona dönmüştü. "tekrar karşıma çıkacak mısın?"
"bilmiyorum buğra," dedi sıkıntıyla. "...gerçekten bilmiyorum. bok gibi hissediyorum," derken sesi kırılmıştı. "...ama en çok, şu an seninle, burada, bunu konuştuğum için gurursuz hissediyorum."
kısık bir sesle "özür dilerim." dediğinde ona bakmamıştı. "seni bununla uğraştırmak istemiyorum." gerçekten de artık amacı ondan bir şey gizlemek değildi, zaten mecnun'u gereksiz şeylerle yeterince uğraştırmışken daha fazla üzerine gitmek istemiyordu.
"tedavi olacak mısın?" derken sesi kesin ve netti.
"eğer olacaksam bile," eli sıkıca çantasını tuttuğunda gerçekten kendisini uzun zamandır olmadığı kadar bitkin hissediyordu. "...bunu sen istediğin için yapacağım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
rideau
Short Storybirkaç saniye öylece buğra'yı izledi. mecnun, buğra'nın düşündüğü kadar basit biri değildi. belki de ikisi de birbirlerini en başında yanlış tanımışlardı. mecnun, çantasını daha sıkı tuttu; yedi yılını boşa geçirmiş olma ihtimali onu korkuttu. "ben...