*
perşembe
12.03
mecnun
buğrao gün hava, öncekilere göre daha sıcaktı.
pencerenin arkasında birkaç kuş karşı kaldırımdaki ağacın üzerinden cıvıldıyor, sokağın üzerinden tek tük arabalar geçip yayvan bir gürültü bırakıyorlardı. üst komşularının kedisi arada sırada bir şeyleri yere dökerek kısık bir ses çıkarıyor, alt komşuları ise sürekli pencereyi açıp kapatıyordu. küçük, bir arada birikmiş bu seslerin arasında camı kapalı, öylece yüzünün yarısını yastığa saklamış uyuyordu.
onu uyandıran ses annesinin içeri girişiyle beraber bağırmaya başlamasıydı. "bu odanın hâli ne böyle?" annesi terliklerinin çıkardığı sinir bozucu bir sesle pencereye gitti ve camı açtı. "leş gibi olmuş burası, şu hâle bak," yüzünü buruşturarak yerdeki kıyafetleri aldı. "...temiz mi bunlar, kirli mi, belli değil."
herhangi bir sözlü tepki vermeden rahatsızca yüzünü yastığa bastırdı ve ayağını yorganın içine itti. "oğlum," dedi annesi ona yaklaşıp elini beline, azarlar gibi koyarak. "...okulun yok mu senin, saat kaç?" sesi gergindi.
yorganı beline kadar çekerken gözleri kapalı bir şekilde "çıkar mısın?" dediğinde sesi boğuk çıkmıştı.
"dersin yok mu senin buğra?" diye sordu kaşları çatık bir şekilde. "kalmadığın ders kaldıysa devamsızlıktan mı bırakmak istiyorsun?"
uykusunun arasında "çık hadi artık." diye yanıtladı annesini.
annesi üzerindeki yorganı alıp kenara itti. "kalk, saat on iki olmuş, on iki ya. kendinde misin sen?"
"anne çıkar mısın," sinirli bir şekilde yatağın üzerineki yastığı başının üzerine koyup pencereden içeriye giren ışıktan gizlendi. "...sana mı batıyor?"
"kalk," diye tekrar etti annesi. "...suna'yı okuldan almaya gideceksin."
derin bir nefes verdi sinirle. "sen alamıyor musun?"
"ne demek sen alamıyor musun ya?" annesinin sesi daha sinirliydi. "benim işim gücüm yok mu oğlum? bir gün işten izin aldım, onda da işlerim var."
"ya arabayla beş dakika bile değil." sesi hâlâ uykulu ve boğuk, gözleri hâlâ kapalıydı.
"kalk şu yataktan," dedi annesi yastığı onun yüzünden çekerken. "...it kopuk gibi öğleye kadar yatmaya başladın, kardeşini al gel de bir işe yara."
yutkunarak nefesini verdi. birkaç saniye uykudan uyanmanın verdiği sersemlikle nefesini ve nabzını düzene sokmaya çalışmış, vücudundaki gevşekliği sindirmeyi denemişti. "hadi artık."
yataktaki duruşunu az da olsa düzeltirken başını salladı. "tamam," gözleri hâlâ kapalıydı. "...alacağım."
"kalk o zaman."
"çık, tamam," dedi elini yüzüne kapatarak. "...giderim birazdan."
"buğra beni delirtmeye mi çalışıyorsun?"
"tamam dedim," gözlerini açıp annesine baktığında yüzü soluk gözüküyordu. "...gideceğim."
annesi birkaç saniye buğra'ya bakıp geriye bir adım attı. daha da bir şey demeden odanın çıkışına yöneldiğinde hâlâ yerdeki kirlileri toplamaya devam ediyordu. "alma onları," diye seslendi arkasından buğra kısık gözlerle. "...temiz onlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rideau
Short Storybirkaç saniye öylece buğra'yı izledi. mecnun, buğra'nın düşündüğü kadar basit biri değildi. belki de ikisi de birbirlerini en başında yanlış tanımışlardı. mecnun, çantasını daha sıkı tuttu; yedi yılını boşa geçirmiş olma ihtimali onu korkuttu. "ben...