*
salı
19.02
mecnun
buğradirseğini masaya yaslayıp sigaranın külünü tablaya dökerken gözleri masanın üzerindeki, üç ay öncesine ait gazeteye dalmıştı. "şu anlık ihtiyacım yok," derken derin bir nefes verdi. "...sende kalabilir."
kendi bileğine gevşekçe sardığı parmakları kül tablasındaki sigarasına giderken "sen bilirsin," diye yanıtladı onu buğra. "...geri verme niyetim yok zaten."
alaylı bir şekilde gülüp "sormana gerek yokmuş o zaman." diyerek onu cevapladığında sırtını geriye yaslamıştı.
birkaç saniye sessizce sigaralarını içmeye devam ettiler. bu ufak sessizliğin arasında ise mecnun unutmuş olduğu sigara paketini cebinden çıkardı. buruşmuş paketin içinden iki dal çıkarıp masada buğra'ya uzattığında buğra kaşını hafifçe çatarak onun, sigarayı bırakan elini izlemişti. "iki dalın yok muydu zaten?"
kaşını kaldırarak reddetti onu mecnun. "ben de öyle sanıyordum." paketi cebine beri koyarken "babamdan almıştım, unutmuşum. sende kalsın, bende biraz daha var şu an." diye devam etti.
onun verdiği iki dalı kendi paketine hiç acele etmeden yerleştirirken "sen bilirsin." dedi. dudaklarının arasında sigara olduğu için sesi boğuk ve kısık çıksa da mecnun anlamıştı. eli sakince çenesine gidip henüz çıkmakta olan ve kendini gri noktalarla belli belirsiz göstermiş sakallarına dokundu. düşünceli bir şekilde mecnun'a döndüğünde sakalları parmak uçlarına batamayacak kadar kısaydı. "otobüsle mi dönmeyi düşünüyorsun?"
dumanı dudaklarının arasından dışarı üflerken omuz silkti. "bilmiyorum," derken eli bileğine çıkmış, aynı noktayı dakikalardır yavaşça kaşımaktan bileği kızarmıştı. "...belki dolmuşla dönerim."
"kabul eder misin bilmiyorum ama," derken gözleri mecnun'un eline çevrilmişti. "...istersen evine bırakabilirim."
umursamazca onu mırıldanarak reddetti. "uzak değil zaten, belki yürürüm."
elini masaya koyup geriye yaslandı. "abart amına koyayım," dediğinde göz göze gelmişlerdi. "...o kadar değil."
bu dediğine çok da önem vermeyerek "daha önce yürümüştüm." dedi.
"hava böyle miydi?"
"ne fark eder?"
oflayarak gözlerini devirdi. açıkçası bu konuyu tartışmak istemiyordu. önceden bu konuyu açmaya bile gerek duymadan onu evine bırakabilirdi fakat şimdi her şey o kadar karmaşık ve yorucuydu ki buğra, bunu düşünmek bile istemiyordu. özellikle mecnun'un küçük, çilli yüzü yalnızca bir metre kadar uzağında ona bitkin bir ifadeyle bakıyorken buğra sağlıklı cümleler kurmakta bile oldukça zorlanıyordu.
o gözlerini kaçırmasına rağmen mecnun'un hâlâ onu izlediğini biliyordu. sigarayı kül tablasına bırakırken kendi ellerinin titrediğini ancak fark edebilmişti. tuhaf hissediyordu, kalbinin normalden daha hızlı attığının farkındaydı ve bunu anormal bulmuyordu. artık mecnun'un yanındayken nabzının hızlanması buğra'ya suçlu değil, yalnızca kötü hissettiriyordu ve bunun ne zaman geçeceğini bilmiyordu. "of amına koyayım," eli sıkıntıyla alnına çıktı. "...o kadar yoruldum ki."
sandalyede kendisine çekmiş olduğu bacağını uzatıp sigarasını parmaklarının arasına alırken "dersler mi?" diye sordu mecnun.
"ya mecnun," mecnun'un parmaklarının arasına aldığı sigarasını izlerken devam etti. "...eskisi gibi olmayalım ama yine arkadaş olalım." mecnun ise kendini tutamayarak sessizce güldü ve gözlerini balkondan dışarı çevirdi. "bana güvenmediğini biliyorum amına koyayım," derken sesi sitem eder gibiydi. "...istemediğini de biliyorum ama yine de," ses tonu çaresizdi. ne diyeceğini bilmiyordu, cümleyi nasıl devam ettireceğini bile bilmiyordu. "...sadece denesek?" derken göz göze gelmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rideau
Cerita Pendekbirkaç saniye öylece buğra'yı izledi. mecnun, buğra'nın düşündüğü kadar basit biri değildi. belki de ikisi de birbirlerini en başında yanlış tanımışlardı. mecnun, çantasını daha sıkı tuttu; yedi yılını boşa geçirmiş olma ihtimali onu korkuttu. "ben...