Bu gece sarayda misafir edildik. Benim için hazırlanan odama gittiğimde çok şaşırdım! En az yemek odası kadar büyük bir odaydı. Kapinin hemen solunda gösterişli bir şömine ve onun karşısında iki kişilik yuvarlak yatak vardı. Duvarlar gümüş rengi, perdeler altın islemeliydi. Kıyafet dolabı oldukça büyük ve süslüydu. Odadaki hiçbir şey sıradan veya kötü değildi. Aksine, hayatımın geriye kalan kısmını gecirebilecegim kadar güzel bir odaydı. Eski odama bile degisebilirdim burayı. Yatağa uyanınca kendimi pamuğa uzanıyormuş gibi hissettim. Yatak çok rahat olunca, uykunun bedenimi sarmasi kacinilmaz oldu.
Her taraf çiçeklerle cevriliydi. Buray nasıl geldiğimi anlayamadan güneş ışınlarının isıttıgi çimlerde oynayan çocuk sesleri geldi sesleri takip edip çocukların yanina ulastim ama beni görmüyorlardı.
"Tuana bana bir daha majesteleri deme. Annemin kurallarından sıkıldım. Ben senin abinim."dedi oğlan. Yemek sırasında gördüğüm ve prens olduğunu dusundugum kişiye benziyordu. Siyah gözleri kardeşine bakarken çok güzel görünüyordu.
Tuana koşmaya başlayınca abisi onu kovaladı. Kahkahaları insanı istemsizce gulduruyordu. Henuz kucucuklerdi. Tuana çimlere oturan abisini karşısına geçip "Beni izle" dedi. Ellerini kaldırıp biraz ileride akan nehirdeki suyu hareket ettirmeye basladi. Suyu olabildiğince havaya kaldırıp, birden yere bıraktı ve bunu birkaç defa tekrarladi.
"Tuana yapma. Güçlerini kullanma bu çok tehlikeli!"
"Benimle eglen. Annem farketmeden her şeyi eski haline dondururuz. Bir kereligine annemin tatlı metesi olma. Kuralları umursamayalim." Dört veya beş yaşında duran bir kiz için oldukça ağır kelimelerde bunlar.
Sıyah bi helikopter onları tarafında dönmeye başladı ardından yavaşça aşağıya doğru indi. Helikopterden iki maskeli adam çocuklara yaklaştı. Birisi ilk fırsatta Tuana'yi kucağına aldı. Tuana ne kadar çırpınsa da adamın kaslı kollarından kurtulamiyordu. Diğeri silahını cikarip Mete'ye doğru tuttu. Korkudan bir iki adım geriledi. Tek yapabildiği "Tuana, bırakın onu" demek oldu
"Abi yardım et"
Gozlerimi açtığımda yüzümde islaklik hissettim. O kadar kötü bir ruyaydi ki; aglamaktan yaptigim bile işlenmişti. Odadaki banyoya girip elimi yüzümü yıkayıp kendime gelene kadar bekledim. Üzerimde dunden kalan bir elbise vardi. Yorgunluktan elbiseyi çıkarmayı unutmuş olmalıydım. Dolaptan siyah kumaş pantolonla beyaz,yarım kollu tişört giydim.saçımı tarayıp topuz yaptım.
Hizmetlilerden kahvaltinin çoktan yapıldığını ve herkesin bahçeye çıktığını öğrenince bende bahçeye çıktım. Sarayın içerisinde doğru yolu bulmak epey zordu. Bir kaç defa yanlış yöne gittim ama sonunda bahçeyi bulabildim. Hayallerdeki gibi bir bahceydi. Yemyesil cimlerle, duzen icerisindeki canli ciceklerle doluydu. Çimlerin ortasında yuvarlak masa ve sandalyeler vardı. Boş olan sandalyeye geçip, konuş aya dahil oldum.
"Dün gece bir sonuç elde edebildik. Bunu seninle de paylasalim Asya. Akademide çıkan yangın maalesef buyuyle yapılmış. Bizim dışımızda büyü yapabilen tek bir topluluk var. Onlarda bizim düşmanımız olan ve kara buyuyle uğraşan büyübazlar."
"Buyübaz!" Hayatımda ilk defa duyduğum bir kelimeydi. Çok saçma geliyordu kulağa!
"Kara büyükleri yapan insanlara verilen isim. Onların büyü güçleri yok, bu sebeple kendilerine kısa sürede geçen ama etkili büyüleri yapıyorlar. Lanetli büyüler. Maalesef ki Akademideki yangini da suyu kullanarak oluşturmuşlar. Dün eşimle guclerimizi birleştirip bunu yapanın kim olduğunu bulduk. Steven Llyod" dedi. Şaşkınlıktan donup kalmıştım! Söylenenlere inanmak bile istemiyordum. Böyle kötü biriyle arkadaşlık kuramazdim. (bide Steven'im yapmaz de istersen)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özel güçler okulu
Fanfictionbu hikayeyi okuduğum bi kitaptan esinlenerek yazıcam kitabin adi "özel gucler akedemisi" 2 kitaptan oluşan harika bir seri ve uygun fiyatlı okumanızı öneririm. tozkoparan iskender dizisindeki karakterler olucak