bebeğim senin için ölebilirim.

317 36 268
                                    

Bir öpücük, iki büyük sarılma
Sonsuza kadar sana ait olacağım.

🦋

Yere serdiğim kalın kitaplarım arasında otururken bütün bunları düzenli bir şekilde bu küçük komidine nasıl sığıdıracağım hakkında tasarılar yaratıyordum aklımda.

Oda oldukça küçüktü ve haliyle eşyalarımızı sığdırmak konusunda biraz zorlanıyorduk. Oda şirindi ama kullanışsızdı. Biz iki kişi kaldığımız için küçük bir odaya kalmıştık. Diğer kızlar bizimkinden biraz daha büyük odalarda kalıyordu ve şansızlığımız bu sorunu ortaya çıkartmıştı. Jisoo, sığmayan kitaplarını dolabın kendi tarafındaki yerine -asılı elbiselerin hemen altına- koymuştu. Bende bu duruma mecbur kalmadan nasıl bu işi halledebileceğimi düşünüyordum. Aslında bu sorun finallerin yaklaşması üzerine tuttuğumuz notlar ve eve getirmek zorunda kaldığımız kitaplar yüzünden ortaya çıkmıştı. Bir de, benim dağınıklığım vardı tabi. Nedense artık kendi dağınıklığım oldukça gözüme batıyordu. Bir de bu yüzden bu işe kalkışmıştım.

Önceden dağınık değildim. En azından böyle bir huyum olamazdı, annem ile aynı evde yaşarken. Düzenli olmak zorundaydım, ve düzenliydim. Aksi olsaydı, iyi şeyler de olmazdı.

Ama buraya taşındıktan sonra anneme inat olsun diye mi, hep içimde yapmak istediğim için mi bilinmez, dağınık takılıyordum. Tabi bunu Jisoo'yu rahatsız etmeden yapmaya da özen gösteriyordum. Odanın onun tarafında kalan kısmına dokunmazdım. Hem özgürlüğünü işgal edemezdim, hem de benim suratsız olan suratımı çekmesinin üzerine bir de bununla uğraşmasına izin verseydim tescilli bir pislik kabul edilirdim kesinlikle.

"Sence kırmızı mı daha iyi, yoksa siyah mı?"
Jisoo, üzerine tuttuğu v yaka kazaklarını sırayla göğsünün önünde tutarken kaşlarını kaldırmış bir şekilde benden bir cevap bekliyordu. Kısaca iki kazağa da, öylesine bir bakış atıp "Siyah." dedim. "Ben olsam siyahı giyerdim."

"Biliyorum Jennie. Sen hep siyah giyersin." Elindeki kazaklarını yatağının üzerine firlattıktan hemen sonra ellerini beline yerleştirip, bacaklarını açabildiği kadar açmış olan, saçı garip bir topuzla yukardan toplanmış gri, çirkin eşofmanlarıyla beraber yerde oturan ucube tipli bana, sorgulayıcı bir bakış atmıştı.

"Siyah ve gri dışındaki diğer renklere alerjin mi var senin?"

"Evet, midemi bulandırıyorlar."

Gözlerini devirdi, ben küçük not defterimi sözlüğümün üzerine adeta fırlatırken.

"Eğer kızmayacaksan, sana Jeongguk'la aranda bir şeyler olup olmadığını sorabilir miyim?"

"Sordun bile Jisoo." Şaşkınlığa bürünen suratı, çok geçmeden gevşeyip güldüğünde ben sıkıntılı bir nefes veriyordum. Jeongguk'la aramda bir şeyler vardı ama onlar neydi bilmiyordum tam olarak. Aramızdaki şeyi konuşmamıştık ve bir isim de vermemiştik. Aslında birkaç gün önce benimle konuşmak istediğini söylemişti ve ben hangi konuda konuşacağını tahmin ettiğim için erteleyerek kaçmıştım yanından. Üç gündür de, öncesine kıyasla çok fazla vakit geçirmiyorduk çünkü bu benim, onun konuyu açmasından korktuğum için yanından kaçmamdan dolayı gerçekleşiyordu.

"Bilmiyorum." dedim dürüst olarak. "Aramızda ne olduğunu tam olarak bende bilmiyorum."

Yatağının üzerine oturup başını eline yaslayarak kısık gözleriyle yüzüme baktığında bir şeyler demek üzerinde olduğunu görebiliyordum. Sadece konuşmadan önce oluşacak tepkimi ölçmeye çalışıyor gibiydi.

mavi kelebek ve laviniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin