gizli çiçekler açıyor dikkatli bakışlarında.

625 121 169
                                    

Gizli çiçekler açıyor dikkatli bakışlarında.
Kimse görmeden saklı onları.

🦋

Aldığım nefeslerin değerini bilme konusunda ne kadar iyiydim bilmiyordum ama bazen gerçekten ölümün bir an önce beni bulmasını diliyordum. Geleceğini biliyordum, sadece hızlıca olup bitmesini istiyordum. Yaşam sevinci yoktu içimde. Görünüşüm genç olsa da, ruhum o kadar yaşlıydı ki, bu iki şeyin birbirine tezatlığı beni daha da çok ölüme itiyordu. Kollarıma geçmeyecek yaralar çiziyor, saçlarımı kesiyordum. Tenimin üzerindeki yaralar, ruhumdakileri unutturuyordu bana. Onların amaçları buydu. İçimde durmadan kanayan yaraları arka plana atıp kendilerini öne çıkararak kandırıyorlardı beni. Daha doğrusu ben, kendimi kandırıyordum.

Genellikle suçu kendimde buluyordum. Annem ve babamın beni sevmemesindeki nedenin tamamen ben olduğunu düşünüyorum. Ki zaten başka ne olabilirdi ki? Beni başka kim seviyordu?
Kimse.
Peki, beni kim severdi ki?
Yine.. kimse.

Çirkindim belki de, bu yüzden olabilirdi sevilmemem. Ya da Tanrı, işlemediğim bir günahın cezasını kesiyor olabilirdi.
Belki de, yanlış bir tanrıya tapıyordum. Ya da yanlış bir dine mensuptum. Ya da bunların hiç birinin Tanrı ile hiç bir alakası yoktu. Bilmiyordum. Tek bildiğim şey bir ceza yediğimdi. Çünkü bu yaşadıklarım sadece, kötü bir günah karşılığında verilen bir ceza olabilirdi.

En derinine kadar kesilmiş ve böylece de, tenime acı veren tırnaklarıma bakmayı kesip parmaklarımı şakaklarıma yönelendirerek sarı saç tutamlarımı geriye attım ve başıma parmaklarımla masaj yapmaya başladım. Baş ağrılarından bıkmıştım gerçekten.

Okulun kafeteryasında oturmuş, en son gördüğüm derslerin tekrarını yapıyordum. Aslında daha çok, bir dahaki ders başlayana kadar, sadece bunları yaparak zaman öldürüyordum. Karton kutuda olan kahvem ve bitter çikolatamda her zaman oldukları yerde, kitaplarımın hemen yanındaydılar. Çikolatamı daha yemeğe başlamamıştım ve o, olduğu yerden bana göz kırpıyordu.

Dün annemden aldığım kısa telefon konuşması sonrası zaten depresif olan ruhum daha da daralmış ve bütün sinir ve acımı saçlarımdan çıkarmıştım. Çok kesmemiştim ama. Çünkü biraz korkaktım. Normalde nerdeyse belime gelen saçlarım artık omuzlarımın biraz aşağısına geliyordu.
Tabi ilk kestiğimde berbattı. Hatta Jisoo beni gördüğünde küçük çaplı bir çığlık atmıştı. (Ama bu tamamen Jisoo'nun her şeyi abartmasından kaynaklı bir şeydi.) O tiple okula gidemeyeceğim için, Jisoo'nun da ısrarı üzerine, yurda yakın bir kuaföre gitmiştik beraber. Aslında istediğim tek şey, kendi ellerim tarafından hoyratça kesilmiş saçlarımın adam edilmesi olurken, Jisoo'nun utangaç bir sesle "Bence saçına bir farklılık yapmalısın, sana çok yakışacak şeyler biliyorum." Demesi üzerine o anlık bir yumuşama ile -nedenini bende bilmiyorum- teklifini kabul etmiştim. Ama onun bana önerdiği her şeyi reddedip kendi isteğim üzerine saçlarımın ön, birkaç tutamını sarıya boyattırmıştım. Ve ilk defa kendimde bir şey beğenmiştim. Okuldaki insanlarda saçlarımı gördüklerinde bana tuhaf bakışları atıyorlardı ama bu umrumda değildi. Ben saçlarımdan memnundum ve insanların ne dediğini umursamıyordum. Ama bununda çok fazla süreceğini sanmıyordum. Çok geçmeden onları yine kahverengiye çevirirdim herhalde.

Sırtımı oturduğum sandalyenin yumuşak başlığına yaslarken gözlerimi uyuşukca kafeteryanın etrafında gezdirdim. Ve birkaç saniye sonra gözüme -yine ve yine- bana bakan ona çarpınca bıkkın bir nefes verdim dışarıya. Bugün sabahın dokuzundan beri, yani ilk dersten beri, her neredeysem o da ordaydı. Durakta, bahçe de, amfi de, konferans salonunda, yemekhane de... her yerde o da ordaydı. (Bir an benimle lavaboya bile girecek sanmıştım.) Evet, o tabiki de istediği yerde olabilirdi ama ben onu ne zaman görsem gözlerini üzerimde yakalıyordum ve bu beni hem sinirlendiriyor, hem de bunaltıyordu. Hayır, derdi neydi? Anlamıyordum ki..

mavi kelebek ve laviniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin