ve kadınlarda cadıları avlamayı sever

642 113 203
                                    

Avuçlarıma duygularını temsil eden kırılgan cümleler bırakıyorsun.
Ve sonra gözlerimin içinden, kendi kırılışını izliyorsun.

🥀

Gecenin huzur verdiğini söylerdi bazı insanlar, hatta çoğu kişi derdi bunu. Çok kere duymuş ve okumuştum bazı satırlarda.. Gündüzün aksine gece daha güzel ve daha huzurlu imiş. Geceyi tercih eden insanlar söylüyordu bunları. Sadece onlar da değil. Şiirler bile gündüzü değil, geceyi barındırıyorlardı içlerinde. Şairler geceyi övüyorlardı. Yıldızları, ay'ı, karanlığı..
Merak ediyorum, gece yatağın altına girdiğinizde huzurlu hissetmek nasıl bir şeydi? Çünkü şairlerin, yazarların ve bazı insanların aksine ben, yatağıma uzandığımda üzerime kalın, yünlü bir battaniye değil, kötü anılarım örtülüyordu. Can kırıklarım, çığlıklarım, göz yaşlarım.. hepsi bedenimin etrafını sarıyordu acımasızca ve ben uyuyamıyordum. Gece bana huzur vermiyordu. Kafamın ve kalbimin içinde hep aynı kasırga dönüyor, yanaklarımı da her zaman gözyaşlarım süslüyordu. Gece beni yoruyordu. Nefesim kesiliyor, hayatıma lanetler okuyordum. Tanrı'dan ölümü bir an önce bana hediye etmesini istiyordum. Evet, hediye etmesini istiyordum. Çünkü ölüm benim için sadece bir hediye olabilirdi.

Kendimi insalara kapattığım zamanı tam olarak çok iyi hatırlıyorum. Eskiden böyle değildim ben. İnsanlardan kaçmazdım, hatta aksine insanlara yanaşırdım, beni sevmelerini isterdim. Bir nevi annem ve babamdan alamadığım sevgiyi başka birilerinde arardım. Ama kimse de bulamadım. Kimse beni içlerinde bulundukları halkanın içine almadı. Beni her zaman çizginin dışına ittiler. İğrenç bir şey mişim gibi.. eğer onlara dokunursam onlara da yalnızlığımı bulaştıracakmışım gibi..

Ortaokulda bir arkadaşım vardı sadece. Adı Jaeyeon'du. Kulak memesine kadar gelen kısa saçları, oldukça da çekik olan gözleri vardı. Annesi çinli olduğu için ve altı yaşına kadar da Çin'de yaşadığı için ana dili Çince'ydi ve Korece'yi tam olarak konuşamıyordu. Anlaşıyorduk ama konuşması o zaman bana çok garip gelirdi ve gülmemek için kendimi kasardım. Bazen ne dediğini tam anlamazdım bile. Ona bilmediği kelimeleri öğretmeye çalışırdım.

Yani benim tek bir arkadaşım vardı, ama onunla da doğru dürüst konuşamazdık. Hayatın bana verdiği ve layık gördüğü şans buydu işte.

Sonra Jaeyeon ortaokul dördüncü sınıfta ailesi ile birlikte Busan'a taşındı ve bende böylelikle, yine yalnız kaldım. Sorun yoktu, hem yalnızlığa alışıktım ben. En azından şu aralar böyle, o zamanlar hiç yalnız kalmak istemezdim. Ama bir arkadaş edinmek için de herhangi bir şey de yapmazdım.

Böylelikle ikinci arkadaşımla, lise de tanıştık. Adı, Seyoun'du. Okulun popüler kızlarındandı çünkü gerçekten çok güzeldi. Üst sınıfların erkeklerinin bile gözleri onun üzerindeydi ve bu da onu şımartıyordu tabi. Bense sınıfın hayalet kızıydım. Hiç bir erkek bana göz ucu ile bakmazdı. Varlığımdan bile haberdar bile değillerdi, eminim. Kimse benimle konuşmaya çalışmazdı.
Tek yaptığı şey, ders dinlemek ve çalışmak olan bir kızdım ben. Ve o zamanlar bu kadar popüler olan bir kızın benimle neden arkadaş olmak istediğini hiç sorgulamamıştım. Aptaldım. Sahte samimiyetine kanmıştım, çünkü çok yalnızdım.
Yıl bitine kadar benimle aynı sıra da oturdu. Boş bulduğu her vakit benimle konuştu. Bana, ona yazan erkekleri ve onlarla nasıl oynadığını anlattı. Hatta bir kere, beni evine bile davet etmişti. Bütün bu yaptıklarının samimi olduğunu düşünen bende, ona içimi dökmüştüm. Ben, Kim Jennie, ilk defa bir insana içindekileri rahatlıkla anlatmıştı. Ama üzülen taraf yine ben olmuştum. Çünkü benimle sadece not için arkadaş olan bir kızın, gözyaşlarımla dalga geçeceğini hiç tahmin etmemiştim.

mavi kelebek ve laviniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin