bulutlarda yürüyormuş gibi hayalimsi.

265 28 134
                                    

Bir ev inşa edelim.
Bulutların üzerinde, renkli çiçekleri olan.

🦋

İnce ince, her bir iğne geçirişini dikkatle yaparak büyük bir halı dokuyor gibi dikkatle gözlerimi, eski kokan, sonbahar yaprakları gibi sararmış kitabın sayfasında yavaşça gezdirdim. Yazılar daktilo biçiminde, küçük ve italik yazılmıştı. Satırların her biri, kendisinin ne kadar yaşlı olduğunu belli etmek istercesine, içinde birden fazla eski Fransızca'dan kelimeler taşıyordu ve bu, okuduğum cümleyi tam anladım diyecekken kaşlarımın çatılmasına neden oluyordu.

Bazen bu bölümü okuduğum için çok sıkılıyordum, hem de kendi isteğimle seçtiğim ve sevdiğim halde. Çok kararsız bir insan olduğumdan kaynaklı olabilirdi. Durduk yere, "Acaba mimarlık okusaydım ne olurdu, ya da veterinerlik de pek fena sayılmaz." diye düşünüyordum. Sonra ne okuduğumun bir önemi olmadığı başıma dank edince moralimi yerlerden topluyordum.

Ve şu an tam olarak başka bir bölüm okumak istediğim anlardan birindeydim. Sıkılmıştım çünkü bir saatten fazladır bu kitabın sayfalarını çevirip analiz ediyordum. Ama bilmediğim çok fazla eski Fransızca kelime vardı ve bu işimi daha da zorlaştırıyordu. Üstelik buranın sessizliği de sinirime dokunmaya başlamıştı.

Masaya bıraktığım üstü artık tütmeyen, sıcak kahvemden üçüncü yudumumu aldığımda dilime gelen soğuklukla yüzümü buruşturdum. Kitaba o kadar odaklanmıştım ki, kahvemi içmeyi göz ardı etmiştim ve şimdi soğuk bir kahveden başka bir işlevi yoktu.

Onu masanın üstüne tekrar bırakıp damağımda bıraktığı acı tadı silmek için çantamdan su şişemi çıkartıp birkaç yudum aldım.

Epey uzağımda kalan iki kişi bilgisayarlarına bakarak notlar alırken, cam kenarında oturan genç bir çocuk kalın bir kitap okuyordu. Benimle birlikte görünürde dört kişiydik ve ses bakımından bir farkı olmasa da kütüphanenin neredeyse boş olması her zaman daha çok hoşuma gidiyordu. Öyle olduğunda kendime ait bir yerde oturuyor gibi hissediyordum.

Şişeyi çantama tıktıktan sonra kitapda iki satır aşağı geçtiğimde sonunda sorunsuzca anladığım ilk cümlemin altını kurşun kalemimle silik olacak şekilde dikkatle çizdim. Kitap kütüphanenindi ve bir zarar görmemesi için çabalıyordum.

Tes yeux sont mon paradis.
(Gözlerin benim cennetim.)

Onu Ipad'ime not hızlıca ederken, şimdi noktasını da koyduğum bu cümle gülümsememe sebep olmuştu. Çünkü benim cennetim olan o gözler usulca akan bir nehir gibi önüme serilmişti. Işığı sönükçe yansıyan ekranda onun gözlerinin yansımasını gördüğümde eş zamanlı olarak kulağımın hemen yanında, ılık, huzur veren nefesini hissettim ve tüylerim teker teker diken gibi havaya kalkmışlardı.

"Je veux mourrir avec toi."

Tane tane söylediği Fransızca kelimeler beynime kazınmak ister gibi kafamın içinde yankılanırken sağ dudağım hafifçe yukarı kıvrıldı. "Seninle ölmek istiyorum," demişti.

Kütüphanede olduğumuz için sessiz olmaya devam ederek yavaşça, o geri çekilmeden arkamı döndüm ve burun buruna olan yüzlerimizi birbirinden hiç uzaklaştırmadan içi gülen gözlerine baktım. Bütün bir evreni içine sığdırdığı gözleri bana eşsiz bir şeymişim gibi bakıyordu ve ben o evrenin içine dalıp gidiyor, kayboluyordum.

Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıktı tıpkı onunkiler gibi. Zaten ona bakarken gülümsememek elde değildi. Her yeri, her şeyi o kadar güzeldi ki..

Burnumu yanağına sürterek usul usul kulağına ulaştım ve bu sefer sessizce kulağına doğru ben fısıldadım: "Ama benim seninle yaşamaya ihtiyacım var."

mavi kelebek ve laviniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin