silinen bölüm 3.
special thanks 2 ily 🤟
Taehyung.
"Hadi, acele et."
Yoongi'nin beyaz boynu arkaya doğru büküldüğünde ağzımdaki sigara bocalar gibi oldu fakat hararetle yanmaya devam eden ateşine aldırmadan, parmak uçlarımla sıkı sıkı tuttum sigarayı. Dudaklarımdan saldığım dumanın beraberinde, kendi dolabıma bıraktığım fotoğrafa memnuniyet dolu bir sırıtışla baktım.
"Gördü mü biri?"
"Yok, daha erken zaten. Kimse görünmüyor etrafta." İki elimle kıstırdığım dalı kavrayıp kendi dudakları arasına yerleştirdi. Gözlerinde gördüğüm oyuncu parıltılar, kanımı kaynatıyordu. En yakın arkadaşımın bu tavrına karşın ben de en az onun kadar cüretkâr bir gülüş kondurdum dudaklarıma.
"Bu son muydu?"
"Aynen," diye mırıldandım. Şakaklarımdan aşağıya doğru süzülen ter damlasını hissettiğim an kaşlarımı hafifçe çattım, fena sicaktı. "Jeongguk çakar sanıyordum ama aklı başında değil."
"Doğru düzgün gidip söyleyebilirdin, seni itler gibi seviyorum diye. Böyle dalavereli işlere ne gerek var anlamıyorum."
Kapattığım dolap kapağının ahşap kısmında tırnaklarımla vurarak kısa bir ritim tutturdum. Eş zamanda, dilimi damağıma değdirip hoşnutsuz bir ses çıkarıyordum. Yoongi neyin peşinde olduğumu zaten anlamazdı, "Deliyim ben, biliyorsun." dedim sadece.
"Sevgili oldunuz mu?" diye mırıldandı. Hademelerin, öğrencilerin ve idareye dair başka bir şeylerin okulda olmamasının şerefine, okul koridorunda pişkin pişkin tüttürebiliyorduk. Parmak uçlarımda yükselip yeniden etrafı gözlerimle taradım, sahiden de sabahın körüydü ve kimsecikler yoktu.
"Kırdı biraz kabuğunu, sevgili sayılırız." diye onayladım onu. Terlediğimi hissettiğimde elimi enseme attım, uzun saçlarım son zamanlarda fazla rahatsız eder olmuştu. Jeongguk dudaklarımdan her öptüğünde o güzelim parmaklarıyla saçlarımı okşamasa, kafamı kazıtır gezerdim ama onun zaafı olan şeylere sahip olmayı seviyordum işte.
"Hoseok'un dikkatini çekiyorsun son zamanlarda. Namjoon hadi neyse de, Hoseok affetmez." Söylediğinin ne denli doğru olduğunu biliyordum. İçimizde en hırçın olan Hoseok'tu, kavga ederken gözü dönüyordu her seferinde. Onunla karşı karşıya gelmeyi göze alamıyordum. Bu korku; bana saldıracağından değil, hırsına yenik düşüp bir de Jeongguk'a zarar vereceğinden kaynaklanıyordu.
"Biliyorum Yoongi. Halledeceğim."
"Halledemeyeceksin."
Boğazımda hissettiğim kuruluğun beraberinde yutkunmaya çalıştım ancak, bir silah yutmuş gibiydim. Eğer konuşsam, kırıcı olacaktım; zaten diğerleriyle olan dostluğum sarsıntıdaydı, bir de Yoongi'yi kaybedemezdim. Bu yüzden sessizce başımı salladım ve onu dinliyormuş gibi yaptım.
Dakikalar sonrasında antreman için sahaya giden Yoongi, beni yalnız bırakmıştı. Cebimdeki telefonla uğraşıp durdum, Jeongguk uyanmamıştı anlaşılan. Kısa da olsa ne bir mesaj, ne de bir arama vardı. Esasında çok sık görüşmüyorduk, ancak o her zaman kendini özletiyordu. Jeongguk'u ne zamandan beri özlüyordum, hiçbir fikrim yoktu. Oturup bunun hakkında uzun uzun düşünme fırsatı elde edememiştim hiç. Bu; içimde sonradan doğan, filizlenen, yeşeren bir fidandı. Kendi kendine gelişmişti.
İki gün önce seviştiğimiz ve fazla sert olmasa da canımı her türlü yakan sevişme sonrası, kalçamda bariz sızılar hâlâ kendini belli ediyordu. Yüzümü buruşturup kısık sesli bir küfür savurdum, sonrasında dolabımın etrafından ayrılmıştım. Her şey iyi hoştu, her temasında aklımı kaybediyordum, kabul. Ancak sonrası hep facia oluyordu, yürürken inanılmaz bir acı hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8/25
Fanfictionhırçın çocuklar, hoyrat öpüşler. itlik ve serserilik. paylaşılamayan sigaralar, ağlarsan devrileceğim. 1 haziran 2020.