20; kanı kan temizler.

15.6K 1.6K 665
                                    

silinen bölüm kaç bilmiyorum he valla.

20; Kanı kan temizler.

Düğümü yanlış yere atmıştım. Onlarca sual, merak unsuru ve hayal kırıklığı barındıran cümleler beynimin kıvrımları içinde sinsi sinsi akıyor, tırnaklarımı kemirmeme neden oluyordu. Genç oluşumdan kaynaklı, çoğu sorunu çözmekten kaçmada ustaydım. Bunu düşünmek için çok erken diyordum hep, sırt çevirecek bir şey illa buluyordum. Ancak şimdi kendimle yapayalnız kalmıştım, bundan daha korkunç bir şey olamazdı dünyada.

Kendimleyken kocaman bir kalabalıktım. Bir düğümü çözmeye çalışırken daha karışık hâle getiriyordum. Genelde bunu yaparken yalnız olmazdım, Taehyung benimle birlikte mahvederdi her şeyi. Tüm yükü bırakmazdı omuzlarıma. Fakat şimdi öyle bir şeyin içine çekmişti ki beni, onun suratını dağıtmak bir yana, gördüğüm ilk an yere çöküp ağlamaktan korkar vaziyete gelmiştim.

"Çıkışta markete uğrayalım mı?" Seokjin, ağzındaki lolipopu şöyle bir çıkarıp, dilindeki maviliği kocaman sınıtarak Jimin ile bana gösterdi. Keyfim olmadığından başımı çevirmekle yetindim ancak Jimin de lolipop istediğini söylüyor, Seokjin'e anlamsız küfürler savuruyordu.

Herkes normalde olduğu gibiydi. Kolej ile yaptığımız maç sonrası herkes kendi hanesine dağılmıştı, çok geçmeden dersler başlamıştı zaten. Okul bahçesine bu teneffüs çıkmayı tercih etmeyen Taehyung dikkatimi çekiyordu yalnızca. Gerginlikle dudaklarımı dişliyor, elimdeki kaleme taklalar attırıyordum. "Neyi var bunun yine?"

"Bir şeyim yok," diye mınıldandım umarsızca. İrislerim hâlâ camın ardından bahçeye odaklıydı.

"Bu hållerin gözüme batmaya başladı. Beraber vakit geçirmemizi bile zehir ediyorsun."

Kısa süre sessiz kaldım, gözlerim pencereden bana garip bakışlar atan en yakın arkadaşlarıma çevrildiğinde ne diyeceğimi bilemezmiş gibi aralandı ağzım. Boğazım kupkuruydu, dizlerim titriyordu. "Doğru diyorsunuz. Affedersiniz, kafam pek yerinde değil."

"Uzun zamandır böylesin. Bizimle neden konuşmuyorsun?"

"Beraber çözebileceğimiz bir şey değil çünkü," dedim, duvardaki saate baktığımda öğlen saatlerinde olduğumuzu görmüştüm. Eş zamanda yere doğru eğilip çantamı sırtladım, bir dakika daha duramazdım yerimde. Sinir ve stresten ne yapacağımı şaşırmıştım. "Benim ufak bir işim var, beyler. İdare edersiniz."

Cevap vermek yerine, şekeri ağzında kırdı Seokjin. İkisinin de bakışları sertleşmişti. Tartışmak, kavga etmek her zamankinden daha zor gelmişti o anlığına gözüme. Görmemiş gibi yapmayı tercih ettim.

Bir taşıyıcı kolon kaybetmiş gibi hissediyordum kendimi. Dalgalı saçlarımı öpen bir dudak. Sağ varabildiğim o sabah. Aç karnına içilen kahvaltı sigarası. Büyümek bitmişti belki, ne yaptığımı bile anlamadan yürüyordum.

Sıranın altındaki hırkamı da üstüme geçirdikten sonra aceleci adımlarım sınıf kapısını buldu. Savsaktı yürüyüşüm, bir haritam yoktu, buradan biraz uzaklaşmaktı tek derdim. Burnumun karıncalandığını ve gözlerimin yandığını hissediyordum, burası ağlamak için doğru bir yer değildi. Üstelik okul koridorunda ve Taehyung'ların sınıfının tam önünde atarken titrek adımlarımı, onunla karşılaşmaktan daha kötüsü gelemezdi başıma.

Çocukken, çok sevdiğim portakallı bir şurup vardı. Babam başka ilaç bilmediğinden ne vakit hastalansam onu tutuştururdu elime. Çok nadir çikolata yediğimden, belki de hiç, bu şurubun tadı damağımda yer edinmişti. Hayattaki tek eğlencem oydu. Hasta olmasam bile kaşık kaşık içerdim ondan, mide fesadı geçirene dek.

8/25Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin