dikkat! bu bölüm, big dick energy sahibi ve sassy bir jeongguk içermektedir. sahne 13; jeongguk tarafından taehyung'un ağzına afiyetle sıçılır, teşekkürler efendim.
yorumlarınız için çok minnettar olduğumu söylemek istiyorum. daha çok fikrinizi belirtmenizi istersem doyumsuz görünmem umarım. yazma uğraşında herkes yetenekli değildir, ben de bu kesimden biriyim. texting kısmında daha rahat hissediyorum. burası wattpad arkadaşlar, çoğumuz 'yazar' bile değiliz, şahsen ben bana yazar hitabının kullanılmasından hoşlanmıyorum. önümüze gelene yazar diyeceksek işimiz çok.
genç kurgudur bu, kendi aramızda eğleniyoruz. büyük bir kitle değiliz. dolayısıyla çok çekincem yok. tabii bu sene pek aktif olamayacağım için hikayeyi okuyan insanların sayısına tam hakim olmayacağım. amatör olduğumu/zu unutmayın. e ama bu böyleydi, nasıl şöyle oldu?? diye didiklemeyin. naçizane fikrim.
keyifli okumalar. sizi seviyom.
sınavınız nasıl geçti bu arada:(((
-
13; Artık parmak uçlarımızda yürümeyelim.
Hayal kırıklığı. Sinir. Hınç. Her dilde sayabileceğim binlerce öfke ibaresi. Her biri ense kökümden başlayarak parmak uçlarıma kadar sinsice ilerlerken, gözlerimin karardığını hissettim kısa bir anlığına. Berbat bir histi. Karnım kasılmış, dudaklarım seğirilmişti ve görüş alanımın azaldığını anlayabiliyordum çünkü karşımdaki çocuk, gittikçe yaklaşıyordu.
"Sen kimsin?" dedi, seçebildiğim kadarıyla sesinin tınısı bana meydan okur gibi çıkıyordu ve gerçekten de, yüreğim ağzımdaydı.
"Asıl sen kimsin anasını satayım?" sert çıkan sesim tahmin edemeyeceğim şekilde onu korkuttu. Belki de söyleyiş biçimimden de irkilmiş olabilirdi, kollarının altındaki kask yerle buluştuğunda bunu idrak etmek kolaylaştı.
"Evime geliyorum, yabancı biri kim olduğumu soruyor." dili dudakları etrafında tur dönerken, az önceki ürkmüş hâlleri yok oldu ve yeniden o eski tavrına büründü. Akli dengemi kaybetmek o an gözüme çok yakın gelmişti, gerçekten de anlam veremediğim bir konumdaydım.
"Burası senin evin mi?" Sorduğuma ağzımdan çıktığı an pişman olduğum bu soruyu, cevapsız bıraktı. Kulakları beni duymuyor gibiydi. Gözleri ardımdaki uzun merdivene takıldığında, dudaklarında sahici bir gülüş peydahlandı ve çıldırmanın eşiğinde vakit öldürmeye devam ettim. Taehyung'un bana acilen bir açıklama yapması gerekiyordu yoksa burada katliam çıkaracaktım.
Benim başım da onun baktığı tarafa çevrilince, Taehyung'un merdivenlerden indiğini gördüm. İnanılmaz bir sakinlikle işittiği gürültüye kulak vermiş, uzunca bacaklarının sağladığı avantajla saniyeler içerisinde aşağıya varmıştı. İrislerinde görmeyi beklediğim şey gerginlik ya da pişmanlıkken, beni şaşırtacak bir hamleyle karşımdaki çocuğa gülümseyerek bakmış, "Soobin," demişti. "Bugün çello kursun var sanıyordum."
Soobin. Choi Soobin. Sikeyim, ağzım şaşkınlıkla araladığında göz bebeklerimin yerinde oynadığına adım gibi emindim çünkü şu an bulunduğum yer, hakikaten de Choi hanesiydi. Ben ise büyük bir küstahlıkla kendi evine gelen birine yabancı ayağı çekmiştim. Taehyung'a olan âşkımın gözümü bu kadar kör ettiğini o ana kadar bilmiyordum.
"Jeongguk'la tanıştınız mı?" dedi, Taehyung. Onu tanımayan biri bu durumu kontrol edebildiğini sanırdı ancak ben onu tanıyordum. Onu benimsemiştim, onu kabullenmiş ve her hareketinden kendime bir ders çıkarmıştım. Şimdi etraftaki gerginliği dağıtmayı amaçladığını da bu yüzden anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8/25
Fanfictionhırçın çocuklar, hoyrat öpüşler. itlik ve serserilik. paylaşılamayan sigaralar, ağlarsan devrileceğim. 1 haziran 2020.