•Öfke, Öpücük ve Veda•

764 76 74
                                    

Yazım yanlışları olabilir mutlaka uyarın. Bol bol yorum bekliyorum. Ve birde şey, sizce nasıl olmuş mutlaka yazın 💙

⚫️⚫️

Gözlerimi açtığımda yine Azer Kurtuluş'un en az onun ruhu kadar koyu olan renklerle döşenmiş odasındaydım ancak bu sefer yalnız değildim. Eskisi kadar olmasada hala bulanan midem yüzünden huzurlu bir kalkış olmadı bu. Bir elimi mideme bastırarak bedenimi halsiz düşüren histen kurtulmaya çalıştım. Kemiklerim, kaslarım, başım, bacaklarım kısacası vücudumdaki tüm uzuvlarım ağrıyordu. Yutkunarak birkaç dakika beklemeye karar verdim ve yanımda duran adama döndüm. Sırtı yatak başlığına yaslı şekilde uyuyakalmıştı. Başı sağ omzundaydı. Yüzünde gördüğüm sakin ifade ona öyle yabancı duruyordu ki istemsizce şaşırmıştım. Kaşları çatık değildi, sert bakmıyordu, çenesini sıkmıyordu, kendisini korumak için kuşandığı zırhları yoktu. Ona yakışmayacak şekilde savunmazdı. Onun gibi görünen tek şey hala bozulmamış olan saçlarıydı ki bu beni gülümsetti. Ses çıkarmamaya özen göstererek yavaşça doğruldum yatakta. Ardından da uzanarak, uyanmaması için doğa üstü bir çaba sarf ettiğimi görse kendi hür iradesiyle bunu yapacağına emindim, saçlarını dağıttım. Tuhaf şekilde bu ona daha çok yakıştı. Alnına doğru dökülen saçlarının kokusu doldu burnuma. Parfümünün ve şampuanının markasını almam gerektiğini aklımın bir köşesine yazıverdim işte o an.

Dizlerimin üzerinde kalkarak bedenimi tamamen ona döndürdüğümde irkilerek kıpırdandı ancak uyanmadı. Dün geceden sonra uyumamış beni beklemişti muhtemelen. İçimdeki o küçük şefkat güneşi yeniden parlamaya başladığında çaresizce bekledim. Uyandırıp beni evime götürmesini istemem şu an için yapılacak en mantıklı şeydi belki ama nedensizce bu hala uyuyan adama saygısızlık olurmuş gibi geliyordu.

Bir süre sonra yavaşça uzanarak Azer'in iri bedenini kavradım. Uyuduğu için rahat bir şekilde dokunduğum bedeni hala sertti. Sarılmaya çalışsam kollarımın arkadan bir birine değmeyeceğini bile söyleyebilirdim. Kendime doğru çekerek yatırmaya çalıştığım an çarşaf bacaklarımın altından kaydı ve benim sarılmaya kollarımın yetişmeyeceği iri bedeni üzerime düştü, yakalayamadım. Ne yapacağımı bilemeden kalakalmama sebep olan şey başının tam göğsümün üzerinde olmasıydı çünkü ılık nefesi boynuma doğru savruluyordu.

Elbette bu küçük düşüş onu uyandırmadı. Derince bir nefes alıp iri bedenini yatağa doğru itip yatırdım, kibarca üzerini örttüm. Onunla daha fazla temas içerisinde olmak istemediğim her an biraz daha yaklaşmam gerekiyor olması ne tuhaf tesadüftü? Mesafe koymak istediğimde kendimi evinde bulmuştum mesela. Olabilir bir şey miydi? Evet. Ancak olması gerekmediği fikrindeydim.

Bacaklarımı bacaklarının altından çekeren temasımızı sıfıra indirdiğimde cebinden düşen telefonunu gördüm ve uzanarak alıp ekranı açtım. İlk dikkatimi çeken henüz erken olduğuna kanaat getirdiğim saat oldu. Sonra duvar kağıdındaki kız kardeşlerinin resmini fark ettim ki bu midemdeki ağrıyı arttırmıştı. Umursamayarak telefonu yatağın yanında duran komedine bırakıp kalktım.

Onları sevmiyor olmam ne yazık ki bebeğimle aralarında olan kan bağını yok etmiyordu. Elimden gelse bunu hiç düşünmeden yapardım. Çünkü sözleri hala aklımdaydı. Bebeğim için kurdukları cümleleri düşünmeden uyuduğum tek gece yoktu. Boşver, diye mırıldandım kendi kendime. En azından amcaları onu çok sevecek. Ve babası da. Dolabın önünde duran çantaya uzanıp aldım. İçerisinde teyzemin gönderdiği kıyafetler vardı. Sessizce yatak odasından çıktım. Neyseki ortak kullanılan banyoyu bulmam zor olmamıştı. Beklemeden üzerimdekileri çıkarıp poşetteki siyah elbiseyi giyindim. Saçlarımı düzgünce toplayıp elimi yüzümü yıkadım. Çantanın en altında duran telefonu aldığım sırada çalmaya başladı.

Ah Mine'l AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin