Spoiler ; Karaca part 2 de Azer ile karşılaşacak. Part iki yarın :)Ben ne yapacağım diye mırıldandı acıyla. Ben ne yapacağım ? Seyhan'a ne diyeceğim ? Arkadaşımın yüzüne nasıl bakacağım ? Ben... Ben kendimi nasıl affedeceğim?
Sakince düşünecek oldu ancak bu seferde adamın görünmez ellerini tekrar vücudunda hissetti. Usul usul okşuyor, kırmaktan çekiniyor olmasından ziyade, anın büyüsünü bozmak korkusu çekiyordu. Ara sıra ise kendi bedeninin gölgesinde saklanan bu küçük kadının yüzünü avuçları arasına alarak öpüyordu. Karaca, adamın dolgunca olan pembe dudaklarının en çok elmacık kemikleri üzerinde dolaştığını anımsar gibi olunca titredi. Öyle ki bir an, birkaç saniye için, adamın dudaklarını yanağında hissetmişti ancak odada yalnızdı. Dudaklarından başlayıp yanaklarında oyalanan adam şakaklarına kadar öpücükten ibaret bir yol çiziyordu. Siyah saçlarından bir kaç tutamın uzun parmaklarına çaresizce dolanmasına dahi izin verecek kadar kendininden geçmişti. Kadını öpüyor olmak o an için öyle önemli bir iş gibi gelmiş olmalı ki kaşları çatılmış, kemikli yüzü ciddiyetle kasılmıştı. Daha önce görmediği, tanımadığı bir kadın ile zevklerini tatmin etmek için sevişiyor olmasına rağmen dikkatli davranıyor, kadının her bir zerresini ezberlemek adına ağırdan alıyordu. Tecrübeli olduğu o kadar belliydi ki... Karaca onun için ilk olmamıştı, son da olmayacaktı.
Yattığı yerden kalkarak gözyaşlarını sildi. Hala elinde olan fotoğrafı yatağın üzerinde bırakıp yatağına çapraz halde duran boy aynasının hemen karşısına geçmiş, ince bluzunun geniş yakasını usulca aşağı çekerek rengi yeşile dönmeye başlamış olan izleri ortaya çıkarmıştı. Zarif parmakları vebalı bir şeye dokunuyorcasına gezindi adamdan geriye kalanların üzerinde. Bembeyaz olan elleri hala titriyor, soğukluğuyla zayıf bedeninin titremesine neden oluyordu ancak Karaca bunu hissetmedi.
" Karca, " diye fısıldamıştı Azer. Bir seslenişten ziyade derince verilmiş bir nefesin harflerin kılığına girişini andırıyordu. Dolgun dudakları genç kadının şah damarının üzerine tüy gibi bir öpücük bırakarak dudaklarına ulaşmış, dakikalarca orada oyalanmıştı. Şimdi yapabilse, sırf o adam kendisine öyle seslendiği için, isminden dahi vazgeçecekti. Ki dünyada başka kimse yokmuş gibi Azer Kurtuluş ile işlemişti en büyük günahını. Geri dönüşü olmayacağını biliyordu elbet. Ağlamanın da bir faydası olmayacaktı. Tüm suçu kendi zayıf omuzlarına yüklemek haksızlık değil miydi ?
Elini geri çekerek tişörtünün lekeleri tekrar gizlemesine müsade etti. Kırmızıya dönmüş iri gözlerine baktı uzun uzun. Çelimsiz bedeninden tiksindi, siyah saçları midesini bulandırdı. Dudaklarını elinin tersiyle sildi ama geçiremedi kirini. Tekrar ağlamaya başladı sonra. İç çeke çeke dakikalarca ağladı aynanın önünde. Gücü tükenip dizlerinin üzerine düşmese kendi aksine nefretle bakmaya devam edecekti oysa. Seyhan geldi aklına. Özgür biliyor muydu nasıl bir pisliğe battığını ? Azer anlatmış mıydı sarhoşluğuna dayanarak söylediği arsız sözleri ?
Nefesi tıkanana kadar ağladı.
Teyzesi geldi aklına, eniştesi, onlara verdiği sözleri bir bir hatırladı. Kırılmış olan kalbini paramparça edene kadar vurdu göğsüne. Niyeti acısını geçirmekti göğsündeki sancının. Birazcık azalırsa ayağa kalkmasına yetecek gücü kendinde bulacak ve bir daha asla yıkılmayacaktı ki olmadı. Hava kararana kadar ağladı düştüğü yerde. Gözleri kanlanmış, çenesi sıkılmaktan ağrımaya başlamış, güçsüz vücudu uyuşmuştu. Gözleri yorgunluktan kapanmasa kendisine karşı işlediği bu suça devam edecekti ama dayanamamış, kendisini uykunun kollarına teslim etmişti.
..
Sabah uyandığında başı ağrıyordu. Yerde uzandığı için ağrıyan vücudu soğuğun da etkisiyle kas katı kesilip hareketlerini bir işkence haline getirmişti. Derin bir nefes alarak güç bela oturur hale geldiğinde yatağının hemen arkasındaki gri duvarda asılı olan saate baktı. Henüz yediye geliyordu ama evi dördüncü katta olduğu için çoktan öğlen vaktiymiş gibi aydınlanıp sıcacık olmuştu. Sağ eliyle omzunu ovalayarak kalkmaya çalıştığı sırada aklına geldi dün olanlar. O gece barda birlikte olduğu adam en yakın arkadaşlarından birisinin ağabeyiydi. Üstelik bu adam alabildiğine belaya bulaşmış olması dışında hayatında bir kadın vardı ve fotoğrafta gördüğü kadarıyla fazlaca mutlulardı. Yutkunarak akmak için göz pınarlarına doğru harekete geçen göz yaşlarını durdurmaya çalıştı. Bunun için yeterince ağladığının farkındaydı. Kendisine işkence etmenin veyahut hayata küsmenin ne kendisine ne de o adama yararı olmayacak, o geceyi silip atmayacaktı. Bir günah işlemiş ve tüm bedenini bu günaha ortak etmişti. Elinde olsa bunu hiç yapmamış olmak için her şeyini verirdi. Azer'in tok sesini kulağından, biçimli ellerinin yumuşak dokunuşlarını bedeninden koparıp atardı ama bunu yapmaya gücü yoktu. Dayanılmayacak sıkıntının olmadığına inananlardandı, on gündür hatasıyla yeterince yüzleşmişti. Yeterince acı çekmiş, pişmanlık duymuş ve unutabilmek için Allah'a yalvarmıştı. Biliyordu ki bu yaptığı hatanın cezasını yanarak ödeyecekti ama işte o zaman ortağı olan adamın yakasına yapışarak onu da beraberinde atacaktı ateşin içine. Birlikte işlenmiş bir günahın acısını tek başına üstlenmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Mine'l Aşk
Historia CortaAzer Kurtuluş X Karaca Demir İSİMLER DIŞINDA DİZİYLE HİÇBİR BAĞI YOKTUR. .. •Ah Mine'l Aşk, aşkın elinden ah!• •Elif bir hançer, ağlayan iki göz ha!• •اهـ• • Neşet Ertaş - Sen Benimsin Ben Seninim •