Sadece ikisinin olduğu bir ara bölüm. Kavga ettiler, kıskançlıktan delirdiler, bir birlerini sevdiler, ağladılar, anlattılar, çokça sevgiyi sorguladılar ama sonunda ayrıldılar. Bu bölüm sayılmaz. Bir gecede yazdığım küçük bir anı gibiydi. Haftasonu atmadım çünkü silmeye yeltendim. Ama bu gece yatakta dönüp dururken aşık olmak nasıl bir şey bilmeden aşık olan bu iki deliye haksızlık ediyormuşum gibi geldi.
ÇOK ÇOK YORUM BEKLİYORUM. BELKİ SİLERİM SİZ OKUMADAN 💙
Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdayarak ellerime yasladığım başımı küçük balkonda duran adama çevirdiğimde keskin bakışlarını üzerimde yakaladım. Kemikli parmakları arasında tuttuğu sigaradan derin bir nefes aldı, küçük alevin harlanarak yok oluşunu izledim bir süre. Dudaklarının arasından karanlık geceye karışan dumanın geride bıraktığı belli belirsiz izi aklımda bir kalemle çizerek belirgin hale getirdim.
Yemek yedikten sonra sigara içmek için çıkmıştı. Hamile olduğum için, oldum olası sigara kokusu sevmezdim zaten, içeride kalmam konusunda kesin dille uyarılmıştım tabii. Okuduğu babalık dergilerinde ne yazdığını bilmesemde işe yaradığı su götürmez bir gerçekti.
Canım sıkılınca kalkıp yanına doğru ilerledim. Yarısı tükenmiş sigarayı söndürüp kenarda duran metal tabağın içindeki diğer üç izmaritin yanına bıraktı. Sağlığımı düşünürken kendi sağlığından oluyordu.
"Bu kadar çok sigara içmen zararlı." Diye konuştum cam kapıya yaslanarak. Yüzüne yayılan çarpık gülümseme sözlerimin yanlış olup olmadığını düşünmeme sebebiyet verecek kadar alaycıydı.
"Gel," Kollarını açtı. Gözlerimi devirdiysemde birkaç adımda kucağına sokuluverdim. Aramızdaki uçurum ne ara kapandı, ne ara ona bu kadar alıştım, bu hale geldik sorgulamaktan yorulmuştum. Azer Kurtuluş öyle bir şeydi ki yapmam dediğim ne varsa yaptırmıştı bana. İşin kötü yanı aramızdaki yakınlığın içimde biriken buz dağları tek tek eritiyor olmasıydı.
Ilık rüzgarın dahi aramıza giremeyeceği kadar sıkı sardı kollarını belime. Aramızdaki boy farkı yüzünden başımı göğsüne yaslayıp arkasında kalan deniz manzarasını izlemeye başladım. Bir şey söylemedi. Karanlıkta siyah görünen dalgaları, sahilde oturan gençleri, kafelerden gelen derin kahkaha seslerini dinledik birlikte. İşin doğrusu yanımda Azer varken uğruna telaşlanacak hiçbir şey kalmamış gibi güven doluyordu içim. Kafamdaki tüm sorular beynimin en ücra köşesine kaçışıyor, sadece beni büyük bir boşluğa düşüren hislerim bocalayıp durmama sebep oluyordu.
"Güneş ismi nasıl aklına geldi?" Diye sordum dakikalar sonra başımı kaldırıp yüzünü izlemeye başlamadan hemen önce. Sessiz kalıp sarılmaktan daha cazipti Azer Kurtuluş'un sohbeti. Hazır cevaptı, flörtözdü ve bana değerli hissettiriyordu. Dışarıda kuşandığı zırhı beni görür görmez çıkarıp fırlatıyor oluşunun verdiği hazzı anlatamazdım.
"Öyle geldi işte."
"Benim aklımda da birkaç isim var aslında."
Yüzüme yayılan gülümsemeyi görünce uzanıp şakağımdan öptü. Geri çekilmedim.
"Neymiş bakalım?"
"Hm, Nazlı nasıl?"
"O isim sana daha çok yakışırdı." Diye yapıştırıverdi cevabı benim sinirimi bozarak. Ne alakaydı? Nazlı bir insan olduğumu mu ima ediyordu yani? Nazlıysam ne olacaktı?
"Ne demek istiyorsun?"
"Asma yüzünü. Yalan mı? Nazlı değil misin?"
Beline sardığım kollarımı çekip kucağından kurtulmaya çalıştığımda izin vermeyerek mümkünmüş gibi daha sıkı tuttu beni. Kırıldığım falan yoktu da yani nazlandığımı söylemiş olması canımı sıkmıştı. En sonunda pes ederek planıma sadık kalmayı seçtim ve eskisi kadar gerçek olmayan bir gülümsemeyle denizi izlemeye döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Mine'l Aşk
Cerita PendekAzer Kurtuluş X Karaca Demir İSİMLER DIŞINDA DİZİYLE HİÇBİR BAĞI YOKTUR. .. •Ah Mine'l Aşk, aşkın elinden ah!• •Elif bir hançer, ağlayan iki göz ha!• •اهـ• • Neşet Ertaş - Sen Benimsin Ben Seninim •