•Kurtuluş•

689 71 124
                                    

Kırgındı, gitmek istiyordu.

Gidemedi. İstekleriyle zorunlulukları arasında sıkışıp kalmıştı çünkü. Buraya kadar kendi ayaklarıyla geldikten sonra hiçbir şey demeden geri dönmeyi beklemek hataydı. Kendine gelince Azer'in yardımıyla tekrar arabaya geçtiysede bu sefer adamdan uzak durmayı başarmış, kapı tarafına sokularak başını cama yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Doğru dürüst yemek yememesinin etkisi büyüktü halsizliğinde. Kafasında kurmaya o kadar çok vakit ayırmıştı ki sağlığını tehlikeye attığının farkına bile varamamıştı.

Aşk berbat bir duygu. Dedi kendi içinde sindirdiği Karaca'ya. Kalbim paramparça ama atmaya devam ediyor. Duygularım incindi ama varlığı beni heyecanlandırıyor. Gözlerimi açmaya halim yok, bedenim ona yakın olmak için kıvranıyor. İçim buz gibi, hislerim cayır cayır yanıyor.

Kollarını karnına sardı.

Deliriyorum.

Korkak değildi. Savaşmakta üzerine tanımazdı mesela. Her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın kendisini korumanın bir yolunu hep bulmuş, savunma duygusunu en uç yere kadar geliştirmişti. Tabii, bu ne olduğu bellisiz duygu bedenine çaresi olmayan bir veba gibi sızana kadar... Acı çekiyordu. Aşkın acı çekmekten beslenen bir şey olduğuna kanaat getirdi fark ettirmemeye çalışarak derin bir nefes alırken. Adamın parfümünün kokusu ciğerlerini doldurdu.

"Bahçeye gir."

Araba sallanarak sağ tarafa dönmese gözünü açmadan kendi kendine konuşmaya devam edecekti. Hafif doğrularak kızarmış gözlerini camdan dışarıya çevirince asıl büyük şoku yaşadı Karaca. Geldikleri evi tanıyordu. Zaten üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin şu bahçede işittiği sözleri, atılan tokatı unutmaya gücü yetmezdi hehalde. Kendisini neyle itam ettiklerini zerre umursamamıştı da bebeği, Güneş'i için edilen tek kelime geri dönüşü olmayan bir yıkım bırakmıştı toy ruhunda. Kalbinin sıkıştığını hissederken araba evin tam önünde durdu ve öndeki şöför hızla inip Karaca'nın bulunduğu tarafın kapısını açtı. Kadının ne halde olduğunu görmüyordu tabii. Görse bulundukları yerin lanetli olduğuna inanıp dehşete düşecek, arkasına bakmadan kaçacaktı. Öyle korkuyla bakıyordu Karaca. Dışarıya çıkarak çakıl taşlarıyla bezenmiş yolda birkaç adım atıp arabadan uzaklaşmak dışında başka bir şey yapmamıştı. Yaşadıkları zihninin duvarlarına çarparak dönüyor, bedeni kırgınlığının verdiği çaresizlikle titriyordu.

Yutkunarak kirpiklerini kırpıştırdı ve çantasını daha sıkı kavradı. Bu sırada Azer adama gitmesini söyleyip yanına gelmişti. Hala soğuktu duruşu. Yol boyu tek kelime etmemişti. Üzülüyor muydu yoksa kadının habersizce gelmesine mi sinirlenmişti belli değildi.

"Evde kimse yok. " Dedi Azer büyük kapıya yaklaşıp açarken. "Yine haber vermeden kaçmayı düşünüyorsan seni durdurmayacağım."

Çelik kapı arkasına kadar açılınca adam iri bedenini bahçenin ortasında heykel gibi dikilip kalmış Karaca'ya çevirdi, eliyle içeriyi gösterdi. Onun burada olmaktan keyif almayacağını elbette biliyordu. Ama tek sığınağı yok olmuştu. Mecbur olmasa buraya asla gelmezlerdi.

"Gelmek istemiyorum."

"Karaca-"

"Gelmeyeceğim."

Derin bir nefes aldı Azer gözlerini yumup sakinleşmeyi umarak. Yüreği verdiği değerin zerresini göremiyor olmanın hayalkırıklığıyla dolmuştu. Sevdiği kadının güvensizliğiyle sınanıyordu diğer onlarcası yetmezmiş gibi. Karaca ona bir kere gülümsese on kere sövüyordu ki işin acı yanı Azer hayatı boyunca duyduğu hiçbir hakarete onun bir bakışı kadar içerlememişti. Sana aşık olacağım demişti Karaca. Dalga geçer gibi, seni sevgimle ödüllendireceğim der gibi. Buna sevinmişti çünkü böyle bir ihtimalin düşüncesine dahi tüm benliğiyle açtı. Karaca onu sevecekti işte. Ötesi yoktu. Dünyayla savaşmış, bu kadının önünde diz çökmüştü.

Ah Mine'l AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin