Gözlerini açtığında bedenini kavruk bir ağrıyla cebelleşirken bulmayı beklemiyor olacak ki iç çekti. Başı tüm damarları tıkalıymışcasına zonkluyordu. İnce parmakları şakaklarını kavrayarak ağrıyı bastırmaya çalıştı. Ellerinin soğuk olması bir nebze de olsa bedenini rahatlatırken diğer tarafa dönmek için doğruldu ancak bu sefer de belindeki ağrı ona engel olarak, acıyla çığlık atmasına neden olmuştu. Başını kavrayan elleri ükasıklarının biraz altına doğru uzanırken yattığı yerde bacaklarını karnına doğru çekti. Sebebini bilmediği bu ağrıyı daha önce yaşamamıştı.
Gözlerini sıkı sıkı yumarak olup bitenleri hatırlamaya çalıştı, bu çabası başındaki ağrıyı arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı.
" İyi misin ? "
Kulakları çınlar gibi oldu. Duyduğu ses o kadar tanıdıktı ki çektiği sancıyı dahi kısa bir an unutmuş, zihninin durgunlaşarak tüm anıları önüne sermesine müsaade vermişti. Anıların ağırlıyla gözleri hızla açılırken yatağın hemen karşısına yerleştirdiği sandalyeye oturmuş olan Azer ile karşılaştı. Üzerini giyinmiş, gitmek için genç kızın kendisine gelmesini beklemişti. Dün aralarında geçen her şeyi hatırlıyordu o da. Kolları arasında kaybolan bu ufak bedeni saatler sonra unutacak değildi ama eğer bir şans verseler zamanı geriye almayı ve bu ufak bedene asla dokunmamayı tercih edeceğini biliyordu. Elbette ilk defa bir kadına dokunmuş değildi. Sorun şuydu ki yatakta çaresizce kendisine bakan kişi ufak bir kız çocuğuydu.
Sıkıntıyla kasılıp öne doğru eğilirken yapılı kolları gömleğinin altından ortaya çıktı. Kumaşın kapattığı derinin üzerinde hala tırnak izleri olan kıza diktiği bakışları keskindi. Neden bunu yaptığını bilmiyordu. Bir anda karşısına çıkmış ve tüm itirazlarına rağmen dün gecenin yaşanmasına neden olmuştu. İlk değil demişti. Oysa Azer Kurtuluş'un iri bedeni arasında kaybolan ufak ten yeni açmış bir gül kadar tazecikti.
Karaca ona şaşkın şaşkın bakarken üzerinin çıplak olduğunu dahi fark edememiş, kısa saçlarının gizleyemediği bedeni titreyince ancak kendine gelebilmişti. Uzandığı kırmızı çarşafı kavrayan ufak elleri hırsla avuçladığı kumaşı boğazına kadar çekti. Olayları kavrayabilmesi dakikalar sürdü, sonuç aynıydı.
" Bana ne yaptın sen ? " derken sesi titriyor, korkunun keskinliği buram buram odaya yayılıyordu. Azer onun sorusu karşısında derin bir nefes alarak oturduğu yerden kalktı. Sarsılmaz bir ifadesi vardı ve Karaca dün ona söylediği sözleri hatırlıyordu. Adam onu durdurmaya çalışmış, her itirazı kendisi tarafından başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Daha kötüsü bedeninde gezinen iri elleri hala hissedebiliyor olması değil, vücudunun ilk anki gibi yanıyor olmasıydı.
Gözyaşları irice olan gözlerini doldurmaya başlarken adamın ne yapmaya çalıştığını anlamlandırmaya çalışıyordu. Dün gece yaptığı şeyin bir açıklaması yoktu. Hiç tanımadığı bir adamın kendisine dokunmasına müsaade etmiş ve hatta dokunması için ısrarda bulunmuştu ama sarhoştu. Ve bir kez daha kendi rızasıyla kaybetmişti.
" Bana ilk değil dedin. Eğer senin için yapabileceğim bir şey varsa şimdi söyle, Karaca. Yoksa bir daha karşılaşacağımızı zannetmiyorum ve korkarım ki bunu ikimizde istemiyoruz zaten. "
Azer yatağın ucundaki kabanını alırken de sakindi. Karaca'nın olduğu tarafa bir kez dahi bakmamış, genç kızın gözyaşlarını görmemiş veyahut görmemezlikten gelmişti. Oysa genç kız öyle büyük bir boşluktaydı ki çıplak bedenini kapatmak için uğraşan elleri dahi titriyordu. Sesini çıkarabilse adama gitme diyecekti. Korkuyordu. Şimdi ne olacaktı, ne yapacaktı hiçbir fikri yoktu. Kendisine bakma zahmetinde bulunmayan adamın ismini dahi bilmiyordu ama ona koşulsuz olarak bedenini teslim edebilmişti.
Adam odadan çıktığında çarşafı üzerinden fırlatarak ayağa kalktı. Canının acısını bile unutmuştu. Gözyaşları ısrarla akıyor, hıçkırıkları ufak bir titreme halinde dudaklarını terk ediyordu. Yerde duran elbisesini hızla üzerine geçirmeye çalıştı. Titreyen elleri yüzünden zorlanmış, zorlandıkça daha çok ağlamaya başlamıştı. Nihayet giyinebildiğinde yatağın kenarında duran parçalanmış iç çamaşırlarını da alarak çantasına tıkıştırıp odadan çıktı. Koşarak adımladığı gece klübü akşamın aksine sakindi. Tek bir barmenin temizlenmiş bardakları kurulayarak raflara yerleştirdiğini göz ucuyla görebilmişti ancak dikkatlice bakmamıştı. Bakarsa yüzünden işlediği günahı anlamasından korktu. Hatta öyleki klüpten çıktığında evine kadar dahi başı yerde koşmuştu. Yaptığı şeyin bir izahı yoktu. Korkuyordu ve daha çok gençti. Eve girdiğinde hızla kıyafetinden kurtulup kendini banyoya attı. Girdiği şoktan çıkması epey bir zamanını almış, kendisine gelebildiğinde bacaklarını karnına kadar çekerek ağlamaya başlamıştı. Artan ağrısı da iyiden iyiye bedenini yoruyordu, gözleri ağlamaktan acımaya başlamıştı. Bunu kimseye söyleyemezdi. Unutması gerekiyordu. Unutması ve asla o adamla karşılaşmaması gerekiyordu ama bir türlü ismini hatırlayamadığı adamın kim olduğunu dahi bilmiyordu.
... 1 HAFTA SONRA ...
Elinde tuttuğu kitapları göğsüne bastırdı. Bir haftadır okula uğramamış, arkadaşlarının aramalarına dönmemişti. Onların yüzüne bakarsa her şeyi anlatmaktan korkuyordu. Yaptığı yanlışı görecekler ve yüzüne vuracaklardı. Üstelik Seyhan birkaç kez de kapısına dayanmıştı. O zamanlar kapıyı açıp en yakın arkadaşına sarılarak ağlama isteği çoğalmış, ancak korkusu buna mani olmuştu. Tek istediği unutmaktı Karaca'nın. Ama gözünü her kapattığında önünde beliren anı değişmiyordu. O adam vardı. Kendisine bakıyor, iri elleri saçlarını okşarken tuhaf şeyler mırıldanıyordu. Karaca hayali ile konuşabilse yapma derdi. Artık katlanamıyordu. Yemek yiyemiyor, adam akıllı uyku uyumuyor ve sürekli ağlıyordu. Göz bebeklerine kadar kıpkırmızı kesilen suratını tanıyamamıştı sabah. Saçları dağılmış ve yağlanmıştı. Susuzluktan kuruyan dudakları çatlamış, silmekten kızaran burnunun kenarları kabuk bağlamıştı. Zihni sürekli olarak yaptığının ne kadar affedilemez olduğunu bağırıp dururken başka bir şey yapmak içinden gelmemişti. Ama ne olursa olsun devam etmesi gerektiğinin de bilincindeydi. Tüm bunları unutacaktı. Zaman alacak, yoracak ve yıpratacaktı ama başaran Karaca olacaktı.
" Karaca ! "
Sınıfa adım atar atmaz üzerine doğru atılan arkadaşıyla daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Bedeni istemsiz olarak birkaç adım gerilemiş ve genç kızın kendisine sarılmasına mani olmuştu. Titreyen ellerini gizlemek adına kitaplarını daha sıkı kavradı ve Seyhan'ın yüzüne bile bakmadan en arka taraflara doğru ilerlemeye başladı. Titreyen bacakları onu taşımakta zorlanıyordu ancak iyi dayanmıştı. Cam kenarındaki boş masaya geçerek kitaplarını yerleştirdi. Gözyaşları yüzünden yine bulanık görmeye başlamıştı.
" Karaca neyin var senin ? İyi misin ? "
Kirpiklerini kırpıştırarak kendine gelmeye çalıştı.
" İyiyim. Yorgunum sadece. " Kısık olan sesini karşısındakinin duyup duymadığını bile bilmiyordu. Yutkunurken elini boşver dercesine havada savuşturup kısa bir an kıza baktı.
" Özel hayatımla ilgili, sormazsan sevinirim. "
" Peki. Bana o gece için kızdıysan eğer-"
" Seyhan. Özel dedim işte neden uzatıyorsun ki ? "
Sakin çıkan cümlesine karşılık sesi sertti. Arkadaşını kırmış olmanın o an için bir önemi de yoktu. Gitsin istiyordu. Gitsin ve asla soru sormasın. Çünkü birazcık daha üstelese ona sarılacak ve tekrar ağlamaya başlayacaktı. Ancak Seyhan başını tamam anlamında sallayarak uzaklaşmadan hemen önce hiç de ısrarcı davranmamıştı. Karaca o adamın hayaliyle tek başına savaşmak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Mine'l Aşk
Historia CortaAzer Kurtuluş X Karaca Demir İSİMLER DIŞINDA DİZİYLE HİÇBİR BAĞI YOKTUR. .. •Ah Mine'l Aşk, aşkın elinden ah!• •Elif bir hançer, ağlayan iki göz ha!• •اهـ• • Neşet Ertaş - Sen Benimsin Ben Seninim •