•Ah Ne Güzel•

878 64 80
                                    

Bir sürü satır arası yorum gelmezse bayılacakmışım.

Telefondan yazdım, mutlaka yanlışım vardır. Uyarın ne olur. Son 4 bu arada 💙

Elimdeki anahtarla kapıyı açıp içeri girerken hala beni bırakıp giden adama söyleniyordum ama bu öylesine, şımarıkça dökülen sitemler olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Neticede dünya üzerindeki tüm kadınların sahip olmak isteyeceği bir adamın kızımız için yapacağı jesti duyduktan sonra ona karşı hayranlıktan başka bir şey hissedemezdim. Bana duyduğu sevgi, Güneş'e olan bağlılığı minik kalbimin parçalanacak kadar hızlanmasına sebep oluyordu. Bakışı, sözleri, dokunuşu... Baştan aşağı ölüm kokan bir adamın kollarında hissediyordum yaşadığımı. Ne zaman üzülecek olsam aklıma varlığı geliyordu ve ben evrenin en güçlü kadını oluveriyordum.

İçeri girdikten sonra kapıyı arkamdan kapattığımda zihnime üşüşen düşüncelerden sebep gülüyordum. Daha önce geldiğim evde değişen hiçbir şey yoktu gördüğüm kadarıyla. Akşam güneşi alabildiğine salonu dolduruyorken genzimi yakan bir deterjan kokusuyla buruşturdum yüzümü. Esasında gayet güzel bir esanstı ancak hamileliğimin her anında olduğu gibi son düzlükte de kokulara karşı hassaslaştığımdan içim almıyordu. Derince bir nefes almaya çalışarak kabanımı ve çantamı girişteki dolaba astıktan sonra ayakkabımı da çıkarıp Azer'in kız kardeşlerine ait olduğunu var saydığım, yoksa kan gövdeyi götürebilirdi, terlikleri geçirdim ayağıma. İyice bulanan midemi bastırır umuduyla elimi yüzümü yıkamak için lavaboya yürüyeceğim sırada genç bir kız sıkı sıkı kavradığı viladayla karşımda belirdi. İkimizde anlamsız anlamsız birbirimizi izliyorduk şimdi. Tepesinde topuz yaptığı gür siyah saçları, boncuk boncuk bakan gözleriyle benden ancak bir iki yaş büyük olduğu izlenimi bıraksada tam bir tahmin yürütememiştim. İşin aslı herhangi bir şey düşündüğümde yoktu. Salonun ortasında kalakalmıştım.

Yedim seni Azer Kurtuluş!

"Sen kimsin?"

Kuruyan dudaklarımı ağzımın içine yuvarlayarak ıslattığımda karşımdaki yutkunarak elindekini yere bıraktı, kızarmıştı. Karnıma kayan bakışlarını görebiliyordum.

"Ben Şifa." Dedi çatallayan sesiyle. Dermanı olmayan bir hastalıktan bahseder gibi çıkan ses tonu kaşlarımı çatmama sebep olunca daha çok gerilmiş olacak ki uzun ince parmaklarını önünde kavuşturdu. "Bugün temizlik günü. Azer ağabey sizin geleceğinizi söylememişti kusura bakmayın. İşim az kaldı zaten. Çıkarım bitince."

Dalgalanan yüreğimi güçlükle bastırdım.

"Karaca ben."

"Biliyorum."

"Beni tanıyor musun?"

Tanımıyorum deseydi gayet havalı olacaktı tanışmamız. Fakat karşımdaki sakin bir gülümsemeyle aydınlanan yüzünü bana çevirerek başını aşağı yukarı salladı.

"Tanıyorum. Herkes tanır. Azer ağabey siz gelirseniz sorun yaşamayın diye bizi tembihledi."

O ağabeyin içimdeki kaplanı her geçen gün biraz daha büyütüyor demek istedim ama yapamadım. Demek anlatmıştı beni herkese. Doğrusu bunu duymak içimi öyle bir okşadı, öyle bir dinginleştirdiki az daha mutluluk sarhoşu olacaktım. Ama az daha. Olmadım.

"Şifa rica etsem bu temizlik işi kalabilir mi? Hamileliğim yüzünden kokular beni mahvediyor. İşine karışmak istemiyorum ama..."

"Olur tabi. Eğer iyi değilseniz nane limon falan yapayım mı? Zencefil?"

"Yok, teşekkür ederim. Biraz dinlensem yeterli. Hiç zahmet etme.'

Tereddütte kaldı ancak itiraz etmeyerek başıyla onayladı beni. Sonrada etrafı toparlayıp gitti. Tehlike sezmiş olsaydım ağzından girip burnundan çıkar yine de Azer ile nasıl bir alakası olduğunu öğrenirdim. Oysa Şifa ondan ağabey diye bahsederken gayet doğal davranmış, beni samimiyetle karşılamıştı. En azından düşünmem gereken kadınlar listesi hala üçten ibaretti.

Ah Mine'l AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin