Bence beklediğimize değdi. Bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizleri çok özledim. Bu arada, evet final yapacağım ama hikaye bitmeyecek. Özel bölümler yazmaya devam edeceğim. Sadece bir bütün olmayacak. Yoksa Güneş - Azer ilişkisinin dibini sıyıracağım. Bu yönde şüpheniz olmasın. Sevgiler. Ve şey yazım yanlışı varsa uyarın. Teşekkürler efenim.
🌺🌺🌺
Güneş Hanım sağ olsun sabah erken kalkmamdan sebep yolun geri kalanını kelimenin tam anlamıyla baygın geçirdiğim için, nereye geldiğimizi anlayamadığımdan, gözümü araladığımda kendimi ormanlık bir alanın içinde bulmanın verdiği endişeyle sırtımı dikleştirdim ve yumuşak deri koltuğun kenarlarını sıkı sıkı kavrayıp yan tarafıma döndüm. Azer yoktu. Araba küçük bir güvenlik kulübesinin önüne park etmişti. Geçmemizi engelleyen barikatı fark ettiğimde duruşumu düzeltip daha sakin bir ruh haliyle torpidodaki su şişesini alarak yangından çıkmışcasına kuruyan dudaklarıma götürdüm. Neyse ki Azer de çok geçmeden geldi.
"Uyanmışsın." dedi gülümseyerek. Yarısını içtiğim suyu tekrar aldığım yere bırakırken onu başımla onayladım. "Korkmadın değil mi?"
"Korkmadım. Beni karnımda çocukla ormanın ortasına bırakıp gidecek değilsin sonuçta."
"Seni hiçbir yerde ve zamanda bırakmayı düşünmüyorum. Rezervasyon içini halledip geldim. Sistemlerinde sorun varmış herhalde."
"Burası neresi? Hiç tanıdık gelmiyor."
"Şehrin dışındayız." Kulübeden çıkan yaşlı bir güvenlik geçmemiz için yolu açtığında Azer arabayı çalıştırarak sürmeye başlamadan önce adama selam vermişti. "Bizim çocuklar da buradalar merak eme. Güvenlik konusunda sorun olmayacak."
Yine sadece başımla onayladım. İşin doğrusu bu bilgiyi bana vermesindeki amaç neydi anlamamıştım ama muhtemelen güvenliği gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı fark etmişti. Aslında böyle şeylere takılan birisi değildim ben. İnsanların işini doğru yapmaları dışında herhangi bir kritere tabi tutulmaları da saçma gelirdi. Yinede dağ başında, ormanlık bir yerin içindeyken o tontiş amcanın bana pek bir güven verdiğini söyleyemiyor olmam anlaşılabilir olmalıydı. Azer düşmanları olan bir adamdı, ben hamile ve savunmasızdım.
"Neden uyandırmadın? Kaç saattir yoldayız? Telefonum çaldı mı hiç?"
Araba toprak bir yola girerek hafifçe sallandı ancak asfalt yola tekrar çıkarak ağaçların gizlediği düzlükte ilerlemesi çok sürmedi. Yinede sabahtan beri bir şey yemediğim için olsa gerek midemin çalkalandığını, iğrenç bir geniz ağrısıyla birlikte tüylerimin diken diken olmasını sağlamıştı, hissederek küçük ellerim karnıma indi.
"Sakin ol. Kimse aramadı, altı saat oldu sanırım. Ayrıca çok halsiz görünüyordun kıyamadım uyandırmaya."
Güneş'in hareketsizliği onunda sabah mesayisinin yorgunluğuyla uyuduğunu gösteriyordu. Cadı hem kendine hem de anneciğine işkence etmekten öyle haz duyuyordu ki bazen zevkine tekmeler attığını düşünmekten kendimi alamıyordum. Yutkunarak hararetlenen boğazımı temizlediğimde Azer kısa bir an bana dönerek yanağımı okşadı, ardından da karnımı saran sol elimi kavrayarak dudaklarına götürdü. Bakışlarımı düzgün duran ağaçlıktan ona çevirdim.
"İyi değilsen durayım." Dedi. "Bir sorun mu var?"
"Yok. Biraz midem bulandı yine. Güneş'in saçları uzun olacak demek ki."
Azer sözlerimi şaşkınlıkla karşıladı.
"Nasıl anladın?"
"Annenin midesi çok bulanıyorsa çocuğun saçları uzun olur derler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Mine'l Aşk
Storie breviAzer Kurtuluş X Karaca Demir İSİMLER DIŞINDA DİZİYLE HİÇBİR BAĞI YOKTUR. .. •Ah Mine'l Aşk, aşkın elinden ah!• •Elif bir hançer, ağlayan iki göz ha!• •اهـ• • Neşet Ertaş - Sen Benimsin Ben Seninim •