16| Damlamış Çekingenlikler, Kaçış

2.3K 185 127
                                    

[16.] Yanık Kurabiyelerden İstifade.

❝sev beni.❞

: The Irrepressibles / Two Men In Love

____

28 Şubat 1937
Perşembe - 21:48
Birleşik Krallık, 5. Bölge Koğuşu :

"Çok mu soğukmuş?"

"Kar yağıyormuş, beyazları giyinmiş şehir."

"İnemez miyiz ki?" Gülerek iki yana salladı başını. Ardından koşarak kapıdan içeri giren, döşeğinin ucuna oturarak elindeki koca çantayı bırakan gence baktı Jimin. Taehyung da susmuş, hafiften titreyerek soğuğu yeniden hissetmişti uzuvlarında. Küçüğü, kendi battaniyesini üzerine örttüğünde dizlerini göğsüne kadar çekerek ısınmaya çalışmıştı. Jimin sırtını hemen yanıbaşındaki çürük demir yatak başlığına yaslamış, Taehyung'un saçlarını usul usul okşamayı vazife bilmişti.

Diğer erler karanlık asker koğuşunun bucaklarında akşam yemeğinden kaçırdıkları yiyecekleri telaşla yerken, kesilen elektriğin azizliğine uğradıklarından pencerelerdeki gazete kağıtlarını sökmüş, dışarının ışıklarıyla aydınlanmaya mecbur kalmışlardı. Yataklarını birleştirenler battaniyelerini paylaşmış, burnunu çekenler üşütmeye başladıklarını belli etmişti.

Her biri sıcacık bir ailenin şefkatine muhtaçken, yetimliğe sarılmış gençliklerinin korkusuyla geçirmeye çabalıyorlardı günlerini.

"Ne göndermişler Norman?" Taehyung'un alnını işaret ve orta parmağının tersiyle kontrol ederken sordu Jimin. Bu sırada uykudan gözlerini açamayan oğlan, küçüğe daha da yanaşmış, kolunu tutarak yanağının altına alıp sarılmıştı. Ona rahat bir uyku sunma amacıyla hareketlerine ayak uydurarak uzanmıştı yavaşça yanına diğeri.

"Babam kıyafet, iki ay yetecek kadar da para göndermiş. Haftasonu çıkıyorum şükürler olsun. Annem de kıyafetlerin arasına sıkıştırmış reçelle balı. Erkek kardeşim okuyor benim, babamdan para istemem, zaten yük olur birimizin gerekleri. Hepimize bu kadar para gönderse yandık ahbâbım."

Neşesi sesinden belli olan gencin laflarıyla kulaklarını örttü Leonore büyüğünün. Biraz önce ateşini ölçmek için parmaklarını koyduğu alnına değdirdi dudaklarını. Alnının üstünde başlayan saç diplerini kokladı sakince. Ellerini çekti ardından kulaklarının üstünden. "Benim babam topraktan ne gönderir bana?" diye sordu Taehyung.

"Meyveler." gülümsedi, yalandan.

"Babamın toprağından doğan meyveler haramdır bana. Annemin toprağından yeşeren çiçekler felakettir Leo. Yemem de koklamam da. Annemi isterim ben, reçel göndersin bana. Ararsa askeriyeyi konuşamam da, dili kısırdır annemin, konuşamaz o." Annesine dua etti içinden, huzurlu uykular diledi ona. "Annem," dedi. "Anne demeyi çok özledim." Hastalığın verdiği güçsüzlük duygularını da dağılmıştı.

Uykusu öyle ağır, öyle sertti ki Taehyung'un, konuştuktan sonra arpa arpa dağıldı heceleri. Hasret kaldığı annesinin kokusu var mıydı onu dahi hatırlamıyordu. Sahi var mıydı annelerin kokuları? Güvenilir kılar mıydı yavrusuna göğsünü? Gözleri, burdayım korkma, der miydi? Sesi neşe verir miydi, elleri sıcak mıydı, yanakları yumuşak mıydı, dudakları gerilir miydi gülmekten, saçları bahar gibi mi kokardı yoksa kurabiye gibi mi, sarıldığında sırtlar mıydı çocuğunun dertlerini? Anneler uyutur muydu büyüseler de evlatlarını?

Bilmiyordu Taehyung Fernardo.

Gözleri usulca kapandı. Ses fazlaydı etrafta, ışık yoktu. Bir sobanın üstüne kestane atmayı dileyen askerin lafını, ödevlerini yetiştirmek için soba dibinde otururken yüzünün sıcaktan kızarmasını özlediğini söyleyen asker böldü. Dudakları örttü birbirini, sakince güldü. Jimin, Taehyung'un tutamlarını severken diğerlerinin sohbetine dahil oluyor, büyüğün uyuduğunu düşünüyordu. "Benim de kız kardeşim kışları atkı örerdi bana," dedi. Jimin'in sesindeki yanığın, yüreğini çepeçevre sardığını fark etti Taehyung. Hiç konuşmazdı ailesini, tek kelam etmezdi.

redlineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin