[10.] Koynuna Öpücükler Eski Hikâyelerin.
❝oğlan beni öptü.❞
: Idir / A Vava Inouva
-
Taehyung, raylarda hareketli trenin uzun ince koridorunda heyecanla yürürken elini demirlere atmamaya çalıştı. Etrafını çepeçevre saran saadete boyun eğerek güzel yüzünde, bahar misali bir gülüşe yol verdi.
En baştaki vagonun girişinden geçerken ilk kabini buldu gözleri. Olduğu yerde durdu önce. Yüreği öyle hızlı çarpıyordu ki, öyle ağrıtıyordu ki göğsünü, sesi kulaklarında çınladı bir süre. Sonra elini kabinin kapısına dayadı. Titreyen parmakları kulpu yavaşça sararken, sakince indirdi ve gözlerini irice açarak içeri girdi.
Jeongguk.
Düzeltmediği için karmakarışık taranmamış kıvırcık saçlarıyla, devamlı ısırmaktan kırmızının en alıcı tonuna bürünmüş narin dudaklarıyla, öylesine üzerine geçirdiği siyah kabanıyla, uykusuz gözleriyle ve boyalı elleriyle öylece oturuyordu koltukta. Elleri yıkanmamış, mürekkepler gitmemişti sonsuzluğa.
Duyduğu hareketlilikle kapıya çevirdiği bakışları Taehyung'un yüzünü süzdü. İrisileri çehresinden kaymadı. Kıyafetlerine bakmadı, ellerine bakmadı. Yalnızca yüzünü seyretti işte. Ayaklandı sonra. Yutkunuşu, inip kalkan adem elmasından belli oldu.
Elini sessizce Fernando'nun boynuna çıkardı. Başparmağı çene altını okşarken, avcu hissettiği soğuk tenle ürperdi. Gözleri usulca kapanarak boynundaki eliyle kendine çekti küçük olanı. Yolcunun başını, kendi boynuna gömdü Jeongguk.
"Taehyung," diye mırıldandı. Sesinde hızlı bir tiyatro oynandı ve ağladı seyirciler. Yazarlar beklenmedik sona hayretle bakarken son perde kapandı ve yandı biletler. "Eve dönemedim."
Taehyung kollarını onun boynuna dolarken daha da sokuldu ko ynuna. Ellerinden biri ensesine yaslanmışken küçük küçük sevdi orayı. Dudaklarının hemen önündeki boynuna bastırdı dudaklarını. Engel olmazdı ona Jeongguk, kızamazdı şimdi. Böyle, bir çocuk gibiyken kollarında onu azarlayamazdı.
"Jeongguk, ölürüm sana."
Beline sarılan kollara kendini iyiden iyiye bıraktı. Sanki, çok normaldi her şey. Sanki hiçbir sorun yoktu. Jeongguk'un dertleri yoktu, toprağın altındaki eşi yoktu ve Taehyung evli bir adam değildi sanki. Günah değildi, cehennem gül bahçesiydi.
"Dönemedim. Sen dalgınca otururken bu trende gidemedim ya eve, arafta bıraktın beni Taehyung. Uyutmadın beni bu gece, üşüdüm nasıl bir bilsen." Jeongguk ellerinden birini Taehyung'un belinden ayırırken hafifçe sırtına dokundu. Çekingendi. Ama hislerinden.
"Benimle mi geleceksin? Beraber mi gideceğiz?" Kollarını boynundan indirerek Alfonse'un üzerindeki kabanının cep kenarına tutundu. Zarif parmakları kaşe kumaşın bir kısmını fark ettirmeden sararken, dudaklarını birbirine bastırarak beklentiyle baktı sevdiği adamın gözlerine.
"Bunu konuşmayalım şimdi."
Jeongguk bir adım geri atarken, Taehyung daha sıkı çekti kabanını. Ayrılmak istemiyordu ondan. Kolunu yeniden boynuna dolayarak sarıldı iyice. Yanağını omzuna koydu ve gözlerini kısa bir süre kapayarak gülümsedi yalnızca. "Konuşmayalım. Duralım böyle o zaman."
Dudaklarının kenarları, hüznün aksine tebessümden gerildi. Yalnız gitmeye korktuğu yerden, onu kucaklayan adamla gidiyordu. Bırakmasındı. Beraber gitselerdi uzaklara. Dönüşü var mıydı ki onların el el çıktıkları yolun?