[18.] Yutulmuş Yeminlerin ve Tutulmuş Dillerin Zikri Meşktir Neticede.
"kabul ediyorum."
: By The Sea / Eleni Karaindrou
[75 dakikalık versiyon]___
Alfonse gece yarısında kahve yaptığına inanamıyordu. Anastasia'nın tatlısını da yerleştirdiği tepsiyi tek eliyle tutarak yaklaşık on dakika önce çıktığı salona tekrar girdi. Uykusu iyice açılmış, baş ağrısı aralıklı olarak artış ve azalış göstermeye başlamıştı. Gözlerini çevirdiği anda sızım sızım sızlıyordu. Sol kolunda inanılmaz bir uyuşma vardı, midesinde olduğu gibi.Ayakları kendinden bağımsız alelacele hareket ediyordu. Bir an evvel şu adamın yanına gidip odasına dönmek ister gibi. Asla yanlış bir şey yaptığını düşünmüyordu. Ona 'kal' derken tamamen insanî bir dürtüyle hareket etmişti. Hiç tanımadığı biri için bile böyle davranabilirdi. Kim evi yanmış birine yardım etmezdi ki? Gecenin bir vakti onu nasıl yalnız bırakabilirdi. Önce insan, sonra da arkadaş olarak elinden geldiğince yardımcı olmalıydı. Eğer Fernardo saçma sapan düşüncelere kapılacaksa bu tamamen onun art niyetine ve arzularına özgürce yormasına bağlıydı.
Tepsiyi, dirseklerini dizlerine yaslayarak öne eğilmiş bir şekilde oturan adama doğru uzattı. Sırtı dikleşti, yerinden doğruldu ancak tepsiyi hâlâ uzanıp almamıştı. Jeongguk burnundan verdiği ufak çaplı tepkili nefesle tepsiyi dizlerinin üstüne bıraktı. Kendisi de koltuğun önünde duran orta sehpayı bacaklarının arasından uzanarak yaklaştırdı ve tam önüne oturdu.
Aralarındaki boşluğa tanrıya güvendiği kadar güveniyordu zira Fernardo'nun en küçük yakınlıklarında değişen tavırlarından uzak durmak istiyordu. Ne denli ciddi olduğunu ne zaman anlayacaktır hiçbir fikri yoktu. Yine de onun kadar zeki bir adamın nasıl böyle aptalca davranabildiğini asla anlayamıyordu. Aşk neydi, belki ondan daha iyi biliyordu lâkin zorla güzellik olmuyordu. Düşürmemeliydi kendini bu şekilde.
Alfonse Jeon, aciz insanlardan nefret ederdi.
"Teşekkür ederim." dedi Taehyung kahveyi içmeye kalktığında yanan diliyle baş etmeye çalışırken. "Uğraştırdım gece gece." Dilinin ucunu ısırarak tatlıdan bir çatal aldı. Bu nasıl bir acıydı böyle! "Sıcaktır." geç kalınmış, önemli uyarı. Taehyung da elbette kahvenin yakıcı bir sıcaklık barındırdığının farkındaydı. Ancak ne yaptığını o da bilmiyordu ki.
"Yarın işe gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?" Jeongguk öylesine laf söylermiş gibi konuşurken Fernardo'nun tatlıyı ikiye bölüşünü izliyordu. Arada bir salladığı sağ dizini durdurmuş, hemencecik yiyip kalkmasını bekler hâle gelmişti. "Düşünüyorum." evet, öylesine söylediği şeyin öylesine olmadığını anlamıştı. "Anlamadım." dedi. Başını Taehyung'un eğik kafasına doğru biraz yakınlaştırmış, yüzünü görmek adına kendi de eğilmişti. "Dalga mı geçiyorsun?"
"Hayır, neden gitmeyeyim?"
"Çünkü işakadinde herhangi bir olumsuz durumda, bir gün istirahatin olduğuna dair izin veren maddeyi kabul ettin. Kaldı ki hâlin içler acısı. Rahat bir uyku çekebilecek misin bu gece, meçhul. Hiç düşünmeden de neden diye nasıl sorabiliyorsun? Kendine hiç mi acıman yok?"
Diğerinden daha genç olan, ne kadar olabilirse, ellerini tepsiden çekti ve karşısındaki adamın gözlerine çekincesizce baktı. "Bu sefer de kendime acımasız olduğum için mi öfkeleniyorsun? Nasıl her defasında benden uzaklaşacak, bana sinirlenecek bir açığımı bulabiliyorsun asla anlayamıyorum."