[2.] Devlet Binasında, Taehyung Fernardo'nun Broşu.
❝dilin yolu biliyor.❞
: Monika / Yes I Do
-
Taehyung gözlerini devirerek boş olan merdivenleri tırmandı ve bir üst kata ulaştığında geniş terasın sonuna kadar açık kapısıyla karşılaştı. Adımlarını hızlandırdı, pervazın yanından geçip içeriye geçecekken durdu yerinde, sessizce.
"Belki de yanımda olsaydı ve elimi tutup önceden olduğu gibi 'her şey geçecek Jeongguk' deseydi, bu kadar yorulmazdım. Saçlarımı tarasaydı beni her sabah evden yollarken, Yüce Tanrım affetsin lâkin, bu özlem beni son zamanlarda dağladı Razi."
Razi'nin eli sırtını bulmuş Jeongguk'a destek olma amacıyla sıvazlarken, aslında hiç de düşman gibi görünmüyorlardı. Jeongguk, kötü bir Yahudi değildi asla. Kendisi dışında kimseyi önemsememezlik yapmazdı. Yapamazdı ki, o koca vicdanı sızlardı bu adamın.
Muhammed Razi ise, yüce gönüllü bir insandı. İnançları ona herkese eşit davranmayı öğretmişti ve o, gidip de kendi dininden değil diye, yanında eşinin özlemini çekerek yanan adamı görmezden gelemezdi. Aynen böyle, elini sırtına koyar ,'Sen ne güçlü adamsın Jeon.' derdi.
Taehyung ise, Taehyung.
Pervaza dayanmış onları dinlerken tekrardan gözlerini devirmişti. Alaylı gülümsemesi oldukça banel bir olaya tanıklık ettiğini belli edercesine dudaklarına konmuştu. Jeongguk'u, hoş buluyordu fakat böyle ağlaması onu sinirlendiriyordu.
Parlak siyah, sivri uçlu ayakkabılarının topuklarından çıkan sesle ikili ona doğru dönmüştü. Jeon'un kızarmış gözleri ve Kim'in duran adımları. Aklından saniye başı yüzlerce tilki geçen adam, gözlerine savunmasızca bakan adamı görür görmez duruvermişti.
Boğazını temizleyip başını sağ tarafa çevirdi. Manzara şehire bakıyordu. Hatta ve hatta şehrin tümü, elini uzatsa avcuna dolacak gibiydi. Güzel görünüyordu ama, Jeon çok daha güzeldi.
Zihnine yine ve yine hücum eden şeyle kafasını kenardaki korkuluklara vurarak beynini parçalamak istedi. Gördüğü her şeyi onunla karşılaştırmazdı. Onu sürekli aklının bir köşesinde tutamazdı çünkü, lanet olasıca Jeon onun arkasından hendekler hazırlarken o da boş durmuyordu ve aralarında öfkeden başka bir halt yoktu.
Burnunu hafiften çekerek saçlarını geriye doğru taradı. Sol elinin yüzük parmağında bulunan alyansla oynadı biraz. Başparmağı yüzüğünü çevirirken onların yanına ulaştı. "Bölüyorum sanırım. Devam edin lütfen."
Jeongguk'un eşi için ağlaması, içinde dolanıp duran hırsı beslerken şu lanet adamı boğazlamak ne denli cazip geliyordu anlatamazdı. İhtiras, yalnızca Jeongguk Alfonse için büyüyordu bedeninde.
"Önemi yok," dedi Jeongguk. Gözyaşlarından ıslanan kırmızı dudaklarını yaladı. İki çocuk babası, iki yaşında bir çocuk gibiydi şimdi. Elinin tersiyle burnunu temizledi. Halka küpelerinin altında kalan yumuşak kulak memesini çekiştirdi. "Bitmişti zaten."
Taehyung'un irisleri yaptığı harekete takılmış, saniye başı koyulaşmaya başlamıştı. Elleri titriyor, dişlerini sürekli alt dudağına saplıyarak, Jeon'un kulak memesine yaptığı gibi çekiştiriyordu. Fakat şu an yapmak istediği şey, dudakları yerine sürekli kızaran gözlerini ovuşturan Jeongguk'u çekiştirmekti.
"Öyle mi? Oysa bende sohbetinize dahil olayım diye kızınızın yanından erkenden ayrıldım." Jeongguk'un kemikli elleri bacaklarını ikinci ten misali saran deri pantolonunun içine sıkışan baldırlarında geziniyor, ağladığından ötürü boğazına oturan yumruyu yok etmek için devamlı yutkunuyordu.