[17.] Beyaza Yakın Gecelerin Gündüzleri Sıcaktır İngiltere'de.
"kal."
: Orange Blossom / Ya Sîdi
_____
Soğuk limonata ısısını verdiğinden, uzun cam bardağın etrafını buğulu damlalar sarmış, Taehyung'un parmaklarını ıslatıyordu. Bu onun için iyiydi. Terliyordu yeterince, hava sıcaktı. Ancak içeceğinden ne kadar içerse içsin boğazındaki kuruluğu gidermiyor, yeterli bir soğukluk vermiyordu.
Güneş aylardır bugünü beklemiş gibi olduğu yerde duruyor, biraz olsun örtmüyordu ışıklarını. Fernardo'nun tenine de öyle yakışırdı güneş, öyle yakışırdı ki; boynu parlak kolyelere, dudakları ıslak boyalara bulanırdı sanki. Tıpkı ay gibi. Gecesi gündüzü ayrı tamamlardı bu adamı.
"Tiyatro işini düşünebilirsin. Hâkimiyetini ve oyunculuğunu konuşturabilmen için epey büyük bir fırsat. Yüzün yakışır sahneye, sen de."
Taehyung kapandığını düşündüğü, kapatmak için içinde debelendiği konunun yenidn gün yüzüne çıktığını fark edince kuru boğazına inat yutkunarak sesini törpüledi. "Deneyimim yok dedim ya Jeongguk." Adını söylemeyi hesaba katmamıştı. Sahi dervişin fikri neyse zikri de oydu. Bu nedenle az çok nem veren limonatasını yudumlamak olmuştu konuştuktan sonraki ilk işi.
Jeongguk gözüne bakmayan, adını dudaklarından indirmeyen Taehyung'un sitemli çıkan sesini anlamlandıramadı. Çenesini hafifçe yana kaydırarak yanağını dişledi, pastaneyi süzerken kaşları anlığıyla havalandı ve eski hâline döndü. Bakışları sessiz olanın gözlerini bulunca ilk kez göz göze gelmiş oldular. Jeongguk, Taehyung'un başını eğeceğeni düşündüğünden üçe kadar saydı. Ancak hâlâ bakıyordu gözlerine.
"Neye sinirlendin?" dedi. "Beni burada istemiyor musun? Rahatsızlık duyduğunu düşünmedim ama öyle gibi davranıyorsun." Masaya yaklaştırdı bedenini. "Herhangi, başka bir derdin mi var? Yoksa seninle ilgilenmem için mi bu tavrı takınıyorsun?" Kol saatinin kordonunda gezen parmaklarını klipse geçirerek bileğinden ayırdı sorusunu sorarken.
"Neden yapayım böyle bir şeyi?"
"Uzaklardaymışım gibi bakıyorsun." Fernardo onun ne demek istediğini anlamadı, Jeongguk da bunu anladı. Saatini masanın üzerine bırakarak iteledi diğerine doğru. Ardından gözleri, Taehyung'un ellerine indi. Avuçlarını yaraladığını gördü acımasızca. Sandalyeden yere uzanan sol bacağını durmadan titretirken Taehyung, yakın dizlerinden istifade eden Jeongguk onu sakinleştirmek nâmına hafif aralık bacakları arasına kadar kaydırdı ayakkabısını.
Diz kapağı, Taehyung'un alt bacağının başlangıcına değdiğinde ayakkabısının tabanı sağlamca yere basmaya devam ediyordu. Yakındı, küçüktü masa.
"Ne yapıyorsun?" dedi çattığı kaşlarıyla. Nefesini tuttuğunu fark etti. Sonra baktı ki biraz önce nefes alırken düşünmüyordu bile, şimdi nefes aldığının bilincindeyken nasıl düzene oturtacaktı soluklarını? Terden parlayan avuçlarını pantolonunu zedeleyecek kadar çok sürtmüştü ancak devam etti. Terli ellerinin onu kirli göstereceğini sanıyordu.
"Ne yapıyorum Taehyung?"
Dizlerini iyice kırarak ayaklarını sandalyesinin altına gizlerken kulaklarına doluşan kalp atışlarının, Jeongguk'un masaya vurarak tokca sesi duyulan parmaklarıyla aynı ritme sahip olduğunu gördü. Hoşuna gitti bu durum. Sonradan farkına vardı diğer adamın kendi kulaklarında yankılanan kalbinin sesini duyabileceğinin. Ne büyük klişeydi, öyle ya tıpkı okuduğu kitaplardaki gibi.