[15.] Sarılmış Düğümlerin Kopuşu Keser Elleri.
❝günah yazmaz.❞
: Patty Gurdy / Lora Lie Lo
____
Dikleşen sırtıyla derin bir nefes aldı yerinde. Gözlerini kapatarak soluğunu dışarı verirken dili dudaklarında leke varmışçasına sertçe gezindi. Azı dişlerinin üzerinde ve ön dişlerinin arkasında turladı sırayla. İrisleri durmadan odasındaki her nesnenin üzerinde geziyor, kamburlaşmadan omurgası; boynunu sağa sola eğiyordu. Kıtlattığı kemiklerinin sesiyle kapının ardından gelen sesleri duyamayacağı endişesiyle hareketlerini kesti.
Geri ittirdiği koltuğuyla kapıya doğru adımladı Alfonse fakat bunu yapmasının bir mânâsının olmadığını düşünerek yeniden oturdu koltuğuna. Büyük ihtimal, Razi odasına gelmek üzereyken Fernardo'yu görmüştü ve tuttuğu kapı kolunu aniden bırakmasına neden olmuştu. Böyle kurdu. Şimdi onların konuştuklarını biliyor ve burada öylece beklemenin ne kadar saçma olduğunu tartıyordu kafasında. Yine de kendisini görmek için geleceğini bildiğinden beklemeye devam etti.
Masanın üstünde karışmış dosyaları hızlıca düzenleyerek kalemlerinden birini tekrardan eline almıştı. Onu bekliyor gibi görünmek istemiyordu. Devam etti belgelerini imzalamaya, yalnız, göğsünden taşan ses neyin nesiydi? Kulaklarını uğuldatan, ciğerlerini salisesiz şişiren, parmaklarına ulaşan damarların yükselmesine neden veren atışlar neyin nesiydi? Jeongguk, heyecana düşmüştü.
Gölgeler eğildi kapısının altından. Kolun indiğini, Razi'nin gülerek odasına girdiğini gördü. Kumral teninde dolaşan gözleri yüzündeki gülümsemede durdu. "Az kaldı, gelecek dediğinde bu kadar erken tahmin etmemiştim. Dönmüş Alfonse. Çok özlemişim. Ben bile nasıl özlemişim onu, sarılmak bütün hasreti aldı sanki. Tam geliyordum sana, baktım merdivende. Sanmazdım beklediğimi, baksana can getirmiş gibi."
Usulca büküldü Jeongguk'un kaşları. Çatılır gibi yaklaştı birbirine, kırıştı alnının ortası. Çenesi gerildi, iki yana kaydı. Damağına anında vurarak hafifçe ıslak bir ses çıkardı dili. "Öyle mi?" dedi. "Geldi demek." Kendisini onayladığını gören adamın geldiği yere geri döndüşüyle takip etti onu. "Öyle. Ben gelirim çıkışta. Sen de bir gör." Açık bıraktığı kapıyla ayrıldı aceleyle.
Sonra Jeongguk, Taehyung'u gördü. Elini bağrına koymuş, gözleri kapalı ama titrek kirpikleri, pervazın yanında sessizce dikiliyor. Üstünde sıcak havaya tezat genişinden bir kazak, altında bolundan bir pantolon, tıpkı bir gezgini andırıyor. Saçları uzamış, kulaklarını örtüyor. Teni soluklaşmış, ışıkların altında görse dahi cansızlaştığı belli oluyor. Dudakları, dudakları kupkuru duruyor. Yaralı. Her an kaçıp gidecekmiş gibi, bacakları emaneten tutuyor bedenini.
Masanın arkasından çıktı ses etmemeye özen göstererek.
Kurumuş dudaklarının çizgileri, üst dişlerinin ızdırabına boyun eğdiğinde iğne ucu batmış gibi küçük bir sızı, sonra da demir tadını hissetmişti. Dudağını kanatmış ısırmaktan ve gözleri dalmış ona uzunca bakmaktan. Jeongguk, kâbusundan hâlâ uyanamadığına inandı. Zira bir okullu, zilin sesi çınlatmış kulaklarını, gitmesi gerektiğini biliyor lâkin yine de duruyor öylece.
Hayır, Jeongguk, onun böylesine zayıflamış bedenini ve solgunlaşmış tenini görmek istemedi sadece. Ne kâbustu ne hayâl, bir seraptı Taehyung.
Uykusuzluktan acıyan gözlerini kısarak sessiz adımlarla vardı yanına. Söylemesi gereken neydi, nasıl konuşmalıydı onunla karar vermeye çalışırken, kendisine yaklaştığını çoktan fark eden Taehyung, biraz önce Alfonse'un çıktığı odaya girdi. Anlam veremese bile peşinden geleceğini biliyordu ve, öyle de oldu. Jeongguk onu takip etti. Odasının kapısını kapattı, yüzü Taehyung'a dönükken arka tarafına uzattığı eliyle kapıyı kilitledi.